TEBESSÜM
Tebessüm etmeyi, gülmeyi unutmuştu
Hoş bir anıydı çocukluğuna dair Yağmur yüklüydü gözleri, bulutlu Oysa, çiçek bahçesinden farksızdı Gözleri menekşe, yanakları gül Gamzesi papatya gibi açardı... Ansızın bastırmıştı kış, bir gece de hepsi soldu. Öylece donup kalmıştı yüreği Kaç bahar geçti üstünden Güneşin tüm cömertliği üstündeyken Temmuz sıcağında bile buzları erimedi Ağlamak ve gülmek Aslında aynı çizginin eseri O bir tebessüme hasretken Acılar, yüzüne hep hüznün resmini çizdi. Kendisini tanıyamadı, bir gün aynaya baktığında Umurunda bile değildi Dünyanın Ağırdan bile almıyor, Var gücüyle dönüyordu, her şeye rağmen Oysa O, hazana dönmüştü genç yaşında Hüzün yüklü kareler geçti gözlerinin önünden Bir şeyler kırıldı içinde Dili çözülmüştü yüreğinin İlk defa duydu sesini “neden ağlar ki insan, gülmek varken” Sonra… Sonrası, hayata inattı aslında Her gün farklı bir tebessüm kondurdu yüzüne Bazen temmuz sıcaklığında Ertesi gün bahar kadar ılık Yeniden açmıştı gözlerinde menekşe Şimdi, o kadar sıcak ki yüzü, o kadar aydınlık… Bir gün güneş doğmasa Nerdeyse yokluğunu hissetmeyecek insanlık. Sami Bağcı |