İnce a’dan Şapkasını İsteyen Kadın: Fragaria Vesca
En çok, bir denizin güvertesinde kırılırdı kalplerimiz Vesca
seni orada ne zaman öpsem, mandalina kokardı şaraplar. her kaçısında adımların uzaklaşan bir atın nal sesleri gibi kızgın ve biraz daha paytak. sedef sertliğinde geçen soğuğun, incitirdi. incinirdi göğüm alabildiğine. incinirdi ishak. Gözlerini seviyorum, evet. ama ben senin en çok cinayet mahalline vuruldum. delilleri toplamak için eğilişine, yerdeki ayrılık izini silerken çıkardığın gözyaşı sesine, ben o tedirginliğe vuruldum. üzerimi örtmeleri için bilerek unuttuğun isimsiz aşk mektupları savrulurken çoktan uzaklaştığın sokaklarda ben en çok, kalbimin yerini biliyor olmana vuruldum. İnce a’dan şapkasını istemeye benzemiyor yağmurlar Vesca. daha kıvrımında sabahlayacağın yumuşak g’ler var. kan kokusu var daha balıkçı düğümü ellerimde. ustanın çırağına söylemediği üç sey gibiydin; öğrenilmemiş, paylaşılmamış, ikinci bir fikre yerleşmemiş. gittin! İsmini bilmediğim şehirlerden, ellerime kadar uzuyor şimdi boynundaki floş. mevsimler ormanda öpüşüyor. hayâl; biz de bir sokranın gölgesinde. eyyyy gülabdan! sen söyle; “Neden herseferinde bu kadar çok özleniyor giden?” Oysa kimse kimsenin bir şeyi değil herkes hâlâ görünürde münvezi. saçların hep dağınık kalacak o şehirlerde Vesca. bir cesetin etine saplanmış halde gömüldü o çok sevdiğin firketen. İnan artık hiç sabah olmayacak takunya sesleriyle uyanacak mezarlarından ölüler. bir flânel üzerinde devlet tarafından isimsiz bir matbaada basılacak açık bırakılmış bir ev telefonu gibi hayata hep meşgul hayatı hep meşgul yaşayan gençliğimiz. Ellerini seviyorum Vesca, ama ben senin en çok yüreğimi söke söke gidişine vuruldum. bir hedef tahtası oldum, örümceklerin büyüyüp kader olduğu masallarda. her masalda bir sindirella var sandım çocuk gibi geri aldım şehirdeki tüm saatleri, tüm masalları. bir çift kunduraya vuruldum. seni benden başka bulabilecek bir prens yokken arabanı çeken atların ayağı kırıldı o gece. benim de kalbim. onlarla birlikte kör bir köşede vuruldum. Delikdeşik göğüm, sular yükseldi. boyum Vesca , adının son harfi kadar. yani bize kalan, bozbulanık bir ölüm. biraz terkedilmişlik meselesi. Tek farkımız, sen mezar taşımda “sebeptir” diye adını görünce, mezarlığın ortayerinde mutluluktan havaya uçan bir cephanelik / sağ bense, firketeni kullanarak gizliden cennetin kapısını açmış başında sarı halkası, elinde liriyle kalpsiz bir adam / ölü. Necmettin TOPÇU |
kaleminiz daim olsun..