Karanfilin Olmayışı
büyük avlularda,
güzle gelen sesler olurdu bir zaman. orada, yola düşmüş sahipsiz bir surat gibi sefil, içli şarkılar gibi içlidir, yaşamak inceden inceye karanfil. o kadarız ki yani biz şimdi seninle, şimdi o kadarız ki bir yaprağın sırtına uzanmış göğü seyrediyoruz. başakların uykusunu bölüyorsa eğer sapsarı bir traktörün tekeri, teknolojiye yeniliyoruz. artık her çocuk tebeşir tozunun öldürmediğini bilecek kadar cin. ve erimeye başlıyor nenemin elinde avuntuya benzeyen akide şekeri. hem büyük avlularda fakirin yüzü soğuk oluyor lale. var git, üşürsün. açma bu yerde. bir zaman sonra çünkü -elin başı kaşımaya doğru katettiği mesafe olup- inciniyor insan. istese de, istemese de. var git! yabancı bir toprağa sığın. kendi yüreğinden uzak esen bir rüzgar gibi naif ve ağlamaklı. tamam; insan gündüz herşeye alışıyor da, peki neden geceler bu kadar farklı? dersin. gök gürlüyor avucumda. çukur, suyu görünce göl suya doyunca deniz oluyor ancak. ama hiç durmuyor aklımda, karanfilin olmayışı. bir güle yaslanmadan ölmek. lale, vesaire yokluk... büyük avlularda kimse seslensem, ardı boşluk. |