The Lover Scene of Pulp Fiction
dudakları güzel bir kurbağayım ben
ben böyle karanfil sabahlarında. sana çatlamış bir bardak mı desem ağlayarak, üzgünüm. çok üzgün bir limondan mı sıkılmışım avucundaki kana? halbuki limonlar kendi ağaçlarından sıkılır eğer gözlerin onlara karşı bir manzaraysa. her şeyden önce bana karşıysa gözlerin hayata karşıysa, nehirlerin korkudan hiç karışmadığı iri denizler gibi yalnız, yıllardır saplı kaldığı akıldan çıkmak istemeyen eski bir sevgili ismi gibi yabancı, sol açık şekilde bireysel silahlanma karşıtı!.. ’ben buyum diyorum Edip, ben buyum!’ öpmeyin beni diyorum acil çıkış kapısı olmayan barlarda! çünkü.. çünkü.. büyük hazinelerin battığı, büyük ellerin bittiği yerdir ’hoşça kal’ dediği yer şimdi tüm haritalarda. bir kaybolma haritasıdır belki de beynimde taşıdığım tümör oysa nasıl öpüşürdük aç bir köpeğin sahile yayılan sesinde. beyninden vurulmuşa dönen semazeni, çok çok ünlü bir acıya benzeyen dublörün sahneden bize uzattığı gülü hatırla. hatırla çünkü! ben unuttum. dünya döndükçe terk ettiklerine sağa durdum, sola durdum. Elsa’nın yüzü değil miydi böyle zamanlarda şehrin duayla tutulmuş paslı bulvarlarında soluğumuzda açan gülü bileğinden kesen onu inciten, ona korkunç sözler veren? hatırla! beni adımdan tut! beni adımla, siyah beyaz bir filmin renkli organına sarılır gibi ve hoşgör kıvırcık tohumu serptiğin yerde açan ellerimi; kanını sıkıyor insan eğer ağzında diş yoksa! savuruyor hüznün portakal içi saçlarını ne ayıp benim cennetimde melekler, hepinize cesettir oysa. ünlü harflerin bir araya geldiği anlamsız bir kelimede duruyoruz; kimse seni anlamaz artık. hayat, avucunda bıçaklanmış bir gül gibi duruyorsa. bir kaybolma haritasıdır beynimde taşıdığım tümör ve ardından her gece; lover, lover, lover! |