BAŞKONUŞ’TA BİR HAZİRAN AKŞAMI
Yıl 2006
Haziran ayı Bir Cuma günü düşmüşüm yollarına Her karışına vurgun olduğum Toprağımın… Memleketimin… Çadırım ve sırt çantam Ve yanımda kefenim olarak taşıdığım Şanlı Bayrağım. Otomatik tüfeğim. Ve yalnız Yalnız hainlere doğrulttuğum On dörtlü kısa beratta… Ve yanımda üç dost yürek Kuşanmışım Doksanlı yıllara nispet yaparcasına Ne kadar da özlemişim Paslanmış tetik parmağım… Yanımda üç dost Mustafa, Ahmet ağabey, Ve Bünyamin. Üç yarenle bindik şahin arabamıza Besmeleyle başladık yolculuğumuza İlk kontağı çevirirken Bin bir güçlükle zapt ediyordum direksiyonu Her dönemeçte Her frene bastığımda Sağa çekerken arabamız Dualar eşliğinde Devam ediyordu yolculuğumuz… Andırın yol ayırımına döndüğümüzde Başladı yeşilin raksı Kuş sesleri ile oluşan musiki eşliğinde Bin bir özlemle Geçmişte yaşadığımız günlere doğru ederken seyahat Çevreyi seyre dalıyoruz Ve hatıralar Tarihin derinliklerinden sayfa sayfa Bir bir açılırken Bir hüzün kaplıyor yüreğimi Gözlerim doluyor Ve başlıyor sağanak şeklinde Damla damla düşüveriyor toprağa Gözyaşlarım… Ve Başkonuş Yaylası’na varıyoruz Girişte karşılıyor Akın Ozan’ın köşesinde bahsettiği, Deli Dumrul Ve akçe cezamızı keserken Diyoruz; biz bu yörenin insanıyız, Ata dede yurdumuz Sonra vazgeçiyor uzatıyoruz parayı, Almak istemiyor, Israrla, al kardeşim, al Al ama biraz tebessüm. Geleni geri çevirme diyerek Söylene söylene Sersem Yaylası sapağından Sapıyoruz Ve yeşilin tonları arasında, Çakıl kaplı Taşlı yollarda bin bir güçlükle ilerliyoruz Sersem Yaylasına doğru… Ve nihayet varıyoruz Sersem Yaylasına Yeşillikler içerisinde bir tabiat harikası Yemyeşil çimenlerle kaplı Küçük bir plato Ve dört bir tarafı Mezleler, Kamalaklar, Meşeler ve çamlarla bezenmiş Cennetten bir köşe Kendimizi bırakıyoruz doğanın kollarına Ve uzanıyoruz Yemyeşil çimenler üzerine sere serpe Yorgunluk atmak için… Ve Mustafa Ağabeyin sesiyle Doğruluyorum Kalkıyorum uzanmış olduğum çimenler üzerinden İkindi namazı geçmek üzere diyor Ve Sersem Yaylası çeşmesinden Abdest alıyorum… Ellerim buz keserken İçim yanıyor, alev alev, Ve yudum yudum kaynak suyunu içerken Bir ürperti kaplıyor bedenimi Ve o an, Yeşil çimenler üzerindeyim, Kıbleye dönerek Allah’u Ekber diyorum Huzura giriyorum, huzuruna geliyorum Huzur buluyorum Huzurundayım Ya Rabbim diyorum… Yıllar önce Gecenin bilinmedik bir vakti Mahşeri yaşadığım Ve seçildiğim o günü… Dört Allah dostunun sağında Safa durduğum o günü Yeniden yaşıyorum… Ve âlemlerden âlemlere uzanıyor Yeşil çimenler üzerinde Secdeye kapanıyorum Şükrediyorum… Namazımız Huşu içerisinde sona erdiğinde, Gözlerimizden yaşlar dökülüyor yeşil çimenler üzerine Ve can buluyor Kurumaya yüz tutmuş her tür nebat Sersem Yaylasında… Rabbimi şükrediyor kendi lisanınca Her türlü nebat Ve semaya yükselen zikir sesleri kaplıyor Dört bir yanı… Ve zaman geçiyor Saatler ilerlerken siyaha teslim oluyor Yeşilin her tonu Ve telaşlı bir uğraşın ilk demleri Taksimat başlıyor Çadır kurmak düşüyor nasibimize Ahmet ağabey odun toplamaya Mustafa ağabey Ve Bünyamin yemek telaşında Ve ilk çadırı kuruyorum Uzun sürmüyor Sıra büyük çadırımızda Çabalıyorum, uğraşıyorum Kurmak ne mümkün Yardıma çağırıyorum Geliyor dostlar Bu arada saat yirmi biri gösteriyor Ve nihayet kuruyoruz Ana çadırımızı bin bir güçlükle Ve törenle bayraklar çekiliyor gecenin ortasında Ve ateş başında başlıyor Muhabbet Sevdalar yeniden şekilleniyor yüreklerde Köprüler kuruluyor Dostlar arasında sonsuza kadar Ayrılmamak üzere… Ve sabah namazı vakti Aralanıyor Sersem Yaylasında günün ilk ışıklarıyla gözler Ve sabah namazı kılınıyor Secdeye kapandığımızda Çiğ damlaları eşlik ediyor dualarımıza Ve başlıyor zirveye tırmanış Her köşesinde başka bir âlem saklı olan Sersem yaylasında… Güneş batarken Dönüyoruz kampımıza Ve ateşi yakmışız Çaylarımızı yudumlarken Tanışmaktan onur duyduğum Kahramanmaraş sevdalısı Ender insan Doç.Dr.Durmuş ÖZTÜRK hocamızla tanışıyoruz Anlatmaya başlıyor Duymadığım yaylalarımızdan Görmediğim dağlarımızdan Yüreği sevda dolu insan portrelerinden bahsediyor Etkileniyoruz… Duygusal bir ortam yaşanıyor Ve artık vedalaşılıyor Görüşmek üzere diyoruz İşte benim insanım diyoruz Bir gün başka bir yerde Belki Yavşan Yaylasında Belki de Düldül Dağı zirvesinde Ya da Menzelet Baraj Göletinde… Buluşmak umuduyla… Görüşmek umuduyla… |