Iraklı Fatıma...Şiirin hikayesini görmek için tıklayın değerli bir şairin vesilesi ile bir mektup dinledik bir kaç gün evvel...
Iraklı Fatıma’ dandı... orada görmüş oldukları zülümlerden bahsediyordu ve biz müslümanlara ’’’Allah’ tan korkun!!! ’’ diyordu... günlerce gönlümü, zihnimi kasıp kavurdu söyledikleri.... dua ettik ama... bir kaç günün neticesinde bu şiir ortaya çıktı... umarım gönlümüzdeki bir kaç hissin ihyasına vesile olur.... kalın sağlıcakla....
Kahır ince bir karanlık bağlayıp tarihe seni inliyor Fatıma!
Kurşuni bir sessizlikle kaynıyor kazan. Sesinin yankılandığı iç dünyam seni bırakıyor zamanın en şaibeli enkazına… Sesimden seni çektiler Fatıma! Gözlerimin takındığı mahlas seni heceliyor, Şafak sana kızarıyor, asır gömleğini yırtıyor tam arkandan… Sen ise eteklerini toplayıp güneşe kaçıyorsun… Ben sesinden oluşmuş bir şikayet oluyorum akşamına. Gecene bir kuru düş, ince bir umut… Ama sinemi kara kaplara koyup, cürümün en yetişkin yerinden içime bıraktılar beni. Güneşi tutamıyorum Fatıma! Yakalıyor beni yırtılmış gömleğinden zuhur eden hazan, Omuzlarımda bir küfrün kurbanı kelimeler, Sırtımda büyütülmüş bir günah ile inliyorum… Yanmış geceme bir yudum ferahlayayım diye içtiğim çeşmelerden gözlerime dökülen lav oldun Fatıma! Patlıyor şehir, çatlıyor toprak sesim yırtılıyor her bir kırmızıya şahit kaldığımda, alırken kelimelerini elime. Terennüm edemiyor toprak kokulu yağmur, cihanın çadırlarına ilmekli nefeslerini. Her bir kirpiğinden kanatlı bir parça kumaş düşüyor geceme… Gecemde hicabını boynuma dolamış bir taze mazlum oluyorsun Sus diyorum, sus! Ey kahrolası ‘ihtiyaç, ihtiyaç!’ diye haykırdıkları Zulmün desteği aynalar! Eşyaların boy boy hayatıma kazınan bir ‘gerek’ olduğunu gördükçe O bir parça kumaşla kefene bürünüyorum Fatıma! Ama ölemiyorum. Nereden başlayayım, söyle! Bir gurup ‘medeni’nin ( ! ) seni esir ettiğini mi kendi şereften uzak zindanına. Bu duvar bana çok geliyor Fatıma, bu sınır uzak! Gelemiyorum… Hani barışı götürüyordunuz ya (!) Hangi kızgın çöle abı hayat ettiniz Başını ölünceye kadar duvara vurup Ruhun melali ve zulmün utancıyla can vermeyi? Ah Fatıma… |
Şiirin Hikayesini Görmek İçin Tıklayın
Şiirin Hikayesi
Kaynak: Kur’an-ı Kerim/Mâide Sûresi/Sayfa:117/Cüz:6/55. Ayet :
Sizin dostunuz ancak Allah'tır, Resûlüdür ve Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü'minlerdir. ﴾55﴿ نَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا الَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ ﴿٥٥
KAYNAK: Kur'an-ı Kerim/ Bakara Sûresi/Sayfa:32/Cüz: 2/207. Ayet:
İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah'ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah kullarına çok şefkatlidir. ﴾207﴿وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْر۪ي نَفْسَهُ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ
رَؤُ۫فٌ بِالْعِبَادِ ﴿٢٠٧
KAYNAK: Kur'an-ı Kerim/Ra'd Sûresi/Sayfa:250/Cüz:13/7. Ayet:
İnkâr edenler, "Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!" diyorlar. Sen ancak bir uyarıcısın. Her kavim için de bir yol gösteren vardır. ﴾7﴿وَيَقُولُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه۪ۜ اِنَّـمَٓا اَنْتَ مُنْذِرٌ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ۟ ﴿٧
KAYNAK: Kur'an-ı Kerim/ Nahl Sûresi/Sayfa:272/Cüz:14/43.Ayet: Senden önce de ancak, kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri peygamber olarak gönderdik. Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun. ﴾43﴿وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ اِلَّا رِجَالاً نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَۙ ﴿٤٣﴾
KAYNAK: Kur'an-ı Kerim/ Enbiyâ Sûresi/ Sayfa:322/ Cüz:17/7.Ayet: Senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz bir takım erkekleri peygamber gönderdik. Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.﴾7﴿وَمَٓا اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ اِلَّا رِجَالاً نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ ﴿٧﴾
KAYNAK: Kur'an-ı Kerim/İsrâ Sûresi/Sayfa:290/Cüz:15/81.Ayet:
De ki: "Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl, yok olmaya mahkumdur." ﴾81﴿وَقُلْ جَٓاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُۜ اِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقاً ﴿٨١
Hz. Fâtıma’nın (a.s.) düğünü
Yaz mevsiminin gelişi ile beraber düğünler de peş peşe yapılmaya başladı. Düğün alışverişi ve ağırlık konusunda ailelerin evlatlarıyla veya dünürleri ile sorunlar yaşadıklarına şahit oluyoruz.
Eğer Ehl-i Beyt her konuda bize örnekse, örnek aile hayatı hususunda da onların yaşamlarına bakmamız gerekir.
Hz. Fâtıma annemiz ve Hz. Ali Efendimizin evliliğine Cenab-ı Hak tarafından karar kılındığı ile ilgili pek çok hadis vardır.
Hz. Fâtıma ile Hz. Ali Efendimizin evlilikleri Prof. Dr. Haydar Baş Bey’in “Hz. Fâtıma” isimli eserinde şöyle anlatılır:
“Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ben seni yeryüzünde Fâtıma ile evlendirmeden önce, Allah gökte seni onunla evlendirdi. Sen bana gelmeden önce, gökten bir melek şuracıkta bana geldi ve şöyle dedi: “Ey Muhammed! Yüce Allah yeryüzüne nazar etti. Mahlûkatı içinde seni seçerek elçi olarak gönderdi. Sonra ikinci kez yeryüzüne nazar etti. Orada senin için bir kardeş, bir vezir, bir arkadaş ve bir damat seçti. Kızın Fâtıma’yı (a.s.) onunla evlendirdi. Gökteki melekler bu olayı kutladılar.
Ey Muhammed, Allah bana Ali’yi yeryüzünde Fâtıma ile evlendirmeni söylememi ve onları tertemiz, seçkin, arınmış, hayırlı, dünyada ve ahrette erdem sahibi iki oğulla müjdelemeni emretti.”
Ey Ali! Allah’a yemin ederim, daha melek gökyüzüne yükselmemişti ki, sen kapıyı çaldın.”
Hz. Fâtıma ile Hz. Ali’nin evliliğine karar verildikten sonra, kadınlar Fâtıma ez-Zehra’ya gelerek, “Baban seni parası pulu olmayan birisi ile evlendirdi!” dediler. Buna üzülen Fâtıma (a.s.) durumu Allah’ın Resulüne iletince o şöyle buyurdu: “Seni ümmetim içinde İslam’ı ilk kabul eden, en çok ilim ve hilm sahibi birisiyle evlendirmeme razı olmuyor musun?”
Hz. Fâtıma (a.s.), “Razı oldum ya Resûlallah” dedi.
Resûlullah (s.a.v.) ümmete sünnet olması bakımından Hz. Fâtıma’yı 400 miskal karşılığı bir mehirle evlendirmiştir.
Hz. Peygamber Hz. Ali’ye mehir olarak ne vereceğini sorduğunda İmam Ali sahip olduğu üç şeyi de mehir olarak sunmuştur. Bunlar; kılıcı, zırhı ve sulama işlerinde kullandığı devesi idi.
Hz. Peygamber zırhını mehir olarak kabul etmiş ve onu çarşıda satarak parayı kendisine getirmesini emretmiştir.
İmam Sâdık (a.s.)’dan nakledilen bir hadiste Fâtıma (a.s.)’nın Resûlullah (s.a.v.)’e şöyle buyurduğu yer almaktadır:
“Beni değersiz bir mehir karşılığı evlendirdin” diyen Hz. Fâtıma’ya Resûlullah (s.a.v.), “Seni ben evlendirmedim, bilakis seni gökten Allah evlendirdi. Yer ve gökyüzü ayakta kaldığı sürece dünyanın beşte birini senin mehrin kıldı” buyurmuştur.
Hz. Peygamber 400 heceri siyah dirhem olan mehri aldıktan sonra, Ebu Bekir, Selman-ı Farisi ve Bilal-i Habeşi’yi yeni ev için eşya almakla görevlendirdi.
Kaynaklar, Hz. Fâtıma’nın çeyizinin son derece sade olduğunu anlatmaktadır:
1- Yedi dirhem değerinde bir gömlek
2- Dört dirhem değerinde bir başörtüsü,
3- Hayber malı siyah bir kadife,
4- Üzeri kaytan türü iplerle örtülüp bağlanmış bir divan,
5- Mısır keteninden mamul, birinin içi lifle, öbürünün ise yünle doldurulmuş iki döşek,
6- İçleri izhirden (bir çeşit kokulu bitki) doldurulmuş Taif derisinden dört yastık,
7- Yünden yapılmış bir örtü,
8- Hecer yapımı bir hasır,
9- Bir el değirmeni,
10- Deriden yapılmış bir su kabı,
11- Bakır bir çamaşır leğeni,
12- Bir süt kasesi,
13- Küçük su kovası,
14- İçi ziftlenmiş leğen,
15- Yeşil bir testi,
16- Kiremitten iki bardak,
17- Bir meşin minder,
18- Katrani aba,
19- Su kovası.
Eşyalar geldiğinde Resûlullah onlara bakarak ağlamış ve gözlerinden yaşlar dökülmüştür. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Allah’ım kaplarının büyük kısmı çanak çömlekten ibaret olan bu topluluğa bereket ver.”
Bunun üzerine benim zırhımın bedelinden Ümmü Seleme’ye (r.anha) bıraktığı paradan 10 dirhem gümüşü ondan istedi, alıp bana verdi ve “Ya Ali! Bu parayı al git, biraz hurma, biraz tereyağı biraz da süzülmüş yoğurt al” buyurdular.
Ben de gittim, çarşıdan bunların hepsini aldım ve Hz. Peygamberin huzuruna getirdim, Ulu Peygamber bizzat kollarını sıvadı, bir sofra getirdiler, üzerinde hurma ve tereyağını mübarek elleri ile ezip yoğurdular. Sonra “keş” dedikleri o yoğurtla karıştırdı ki, buna da “hays” derler. Onu güzelce bir tepsiye koydu ve sofranın etrafına parça parça arpa ekmekleri dizdi.
Bu ziyafetin hazırlanmakta olduğunu haber alan Ensar’ın zenginlerinden Sa’d b. Ubade (r.a.) gayet yağlı ve besili bir koyun, diğer bazıları da pirinç ve yağ gönderdiler. Onlar da ilave oldu. Sonra bana, “Ya Ali! Git, eş ve dostlarını ve benim ashabımı davet et” buyurdu. Ben de çıktım, rastladığım ashab-ı kiramı çağırdım, “Resûlullah sizi düğüne davet buyuruyor, geliniz” dedim. Bütün sahabiler gelip kapının önünde durdular ve Resûlallah (s.a.v.)’in müsaadesini beklediler.
Ben telaşlanarak dedim ki: “Ya Resûlallah! Cemaat pek kalabalık geldi, ne yapacağız?”
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), müezzinleri Bilal’e, “Ya Bilal! Çık cemaati bölük bölük sıra ile içeri al. Onar onar gelip nöbetle sofraya otursunlar” diye emir buyurdular.
Bilal de Hz. Peygamberin (s.a.v.) emirlerine göre sahabileri onar onar içeri alıyordu. Girenler oturup, yemek yedikten sonra kalkıp gidiyorlardı. Diğer bölük de gelerek yiyip gidiyorlardı. Lakin sofrada nimetler hiç yenmemiş gibi duruyordu. Hatta Hz. Peygamber (s.a.v.)’in dualarıyla o kadar bereket hasıl oldu ki, o yemeği 700 kişinin yiyip doyduğunu gözümle gördüm” demiştir.
Hz. Aişe diyor ki: “Hz. Ali’nin evinde iki döşek vardı. İçleri katı katı lifle dolu idi. Biz Ümmü Seleme ile onları kendi ellerimizle güzelce dikleyip kabarttık ve evin bir tarafına güzel bir yatak hazırladık. Sofrayı da güzelce tertipleyip tamamladık. Hz. Fâtıma’nın zahmet ve külfetten, israf ve ölçüsüzlükten uzak, bereket dolu düğünü gibi mütevazı ve samimi hiçbir düğün görmedim.”
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir kır deveyi süsletti, sonra kızları Hz. Fâtıma’yı devenin üzerine bindirip, dizgini de Selman-ı Farisi’ye teslim ettiler. Böylece Hz. Alinin evine gönderdiler. Hz. Ali’ye (a.s.) hitaben de, “Ya Fâtıma, kızım Fâtıma gelin olarak evinize gitti. Ben de akşam namazından sonra gelip dua edeceğim. Beni bekleyin” buyurdular.
Akşam namazından sonra yanlarına geldiklerinde, “Allah’ım! Onu ve neslini şeytanın kötülüklerinden Sana ısmarlarım. Allah’ın adı ve bereketi ile ailenin yanına git” diye ona da dua buyurdu. Sonra mübarek ellerini kaldırdı, “Allah’ım! Onları ve nikâhlarını mübarek eyle” buyurdu. Euzü besmele ile İhlas-ı Şerifi, Felak ve Nas surelerini okuyup geri döndüler.
Bu mütevazı çeyiz ve düğünün ardından kurulan mübarek yuvada, Hz. Fâtıma anlayışlı ve fedakâr bir eş; mükemmel bir anne; Hz. Ali Efendimiz de hanımına yardımcı bir eş ve evlatlarına karşı örnek bir baba olmuştur.
"Ya Allah Bismillah" de; her işin başı Allah
Allah Allah Maşallah;Allah Allah Ya Allah
Yer gök doğu batı aşk, mutlaktır İlahi Aşk
Meleklerle kutlandı, "Evlenin" dedi Allah.
"Fakir" dedi kadınlar, ilim sahibiyken eş
Fâtıma ez-Zehra’ya, İmam Ali oldu eş
"Allah Rızası Bu Aşk" dört yüz miskal mehirle
Müezzin Bilal davette, şahit oldu din kardeş.
Euzü Besmeleyle, İhlas-ı Şerifi var
Felak ve Nas süresi, Allah için oldu yâr
Deveye bindi gelin, Hazreti Ali için
Fedakar bir eş oldu; evlendi nur ile ar.
Aşk ile titredi gök, eşlik etti buna ser
Ulu Peygamber sundu, ikram ver Allah’ım ver
O İlim sahibine, cennet meyvesi bir eş
"Allah Emridir Bu Aşk", şahit oldu gökle yer.
KAYNAK: Kur’an-ı Kerim/Ahzâb Sûresi /Sayfa:422/Cüz:22/33. Ayet:
Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekatı verin. Allah’a ve Resülüne itaat edin. Ey Peygamberin ev halkı! Allah sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor. ﴾33﴿وَقَرْنَ ف۪ي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْاُو۫لٰى وَاَقِمْنَ الصَّلٰوةَ وَاٰت۪ينَ الزَّكٰوةَ وَاَطِعْنَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اِنَّمَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ اَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْه۪يراًۚ ﴿٣٣﴾