Hoşgeldin Gülüm
Bilmem daha ne kadar dayanırdı şu gönlüm,
Ucunda zindan olsa hasretin azabına. Hangi gönül kaç vakit katlanmış ki ey gülüm, Aşılmaz sınırların, sonsuz ızdırabına. Korkutamaz gözümü uzasa mesafeler, Sen hep var olacaksın her uzaklık sonunda. İster mahşere kalsın, bayramlar, arefeler, Yetmez mi yaşananlar gecelerin koynunda. Şu kâfi dediklerim yalnız bu dünya için, Bir ömür zor geçerken, akla zarar sonsuzluk. Öyle bağlanmışım ki ben sana perçin perçin, Ateşlerde yansam da eriyemem bir soluk. Orada çözülmeyen, burda nasıl çözülür, Bu âlemde yananlar, orada nasıl yanar? Bir gün gelir insanlar anlayınca üzülür, Anlayınca ağlar da geçip gideni anar. Ne büyük bir imtihan şu aşk her cihetiyle, Seveni, sevileni, dostu ve düşmanıyla. Ve ne güzel aşk gülüm onca felaketiyle, Ve ne büyük bir sırdır Allah’ın fermanıyla. Ta ezelde yar olan güzele bir yolsun sen, Kapında ölene dek sürer bekleyişimiz. Kıyametimiz kopar vakti gelince zaten, Cana kastedenlerle yoktur bizim işimiz. Araya dağlar gibi engeller koyarlarmış, Ben müşkül tanımam ki ne çıkar ha yok ha var. Dağı rüzgâr düz etse, sevene kıyarlarmış, Gözünden habersizin işte hükmü bu kadar. Hem gülüm seni sevmek ölüm, ölsek ne çıkar, Derim yüzülse kanım senin renginde akar, Bilmezler mi âşığın âhı cihanı yıkar, Bilmezler mi gözyaşı aksa âlemi yakar, Bilmesinler ne diye toz-toprak olur dağlar, Sen bilirsin hasretin ciğerlerimi dağlar, Her fırtına öncesi gülüm bir âşık ağlar. Ama görmesin kimse, akıttığım yaşları, Onlar gayrıya haram, yalnız ehline helal. Gülüm başkası bilmez, uçurduğum kuşları, Geçirdiğim kışları, sensiz öyle pürmelal. Sesime şu gönlümün kulağını ver dinle, Ben neyin gayretinde ve neyin derdindeyim. Yeminlere ne hacet ama gülüm yeminle, Ben sende dirilmenin, hesabı içindeyim. Candan geçmekse yolu, geçeyim tut elimden. Bütün yollar sendedir, bir ömür peşindeyim, Sözüm herkese sır bir sen anlarsın dilimden, Göğsündeki sır gibi, ben senin içindeyim. Sen de içindesin bak yasaklı sınırların, Artık müjdesi gibi yakınsın Peygamber’in. Sen tam ortasındasın alevsiz yangınların, Yanmadan kim kurtulmuş ellerinden kaderin. Kuru inat değildi, yıllar yılı sevdamız, İman etmiştik evvel ve inanmıştık gülüm. Daha yakın içindi her sefer ki vedamız, Yok, derken bile cayır cayır yanmıştık gülüm. Bak işte gerçek oldu, diyorsun ya rüyamız, Biz hep senle uyumuş ve uyanmıştık gülüm. Gülüm, geldin, hoşgeldin, bir bahar gibi geldin, Ruhuma bitmeyecek bir pınar gibi geldin, Gönlümü imar edecek bir mimar gibi geldin, Şu gönlümün tahtına bir hünkar gibi geldin, Gülüm onca zamandan sonra tekrar hoşgeldin, Gülüm bana İstanbul şehri kadar hoş geldin... Ankara, Eylül 2009 |
Bilmem daha ne kadar dayanırdı şu gönlüm,
Ucunda zindan olsa, hasretin azabına.
Hangi gönül kaç vakit katlanmış ki ey gülüm,
Aşılmaz sınırların, sonsuz ızdırabına.
**********************************************
gül kokusunda güzel bir eser
başarılar daimi olsun sır'lıca