7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2921
Okunma
Hep, hep bir gül bahçesi aradım yıllar yılı,
Oysa nur çehre imiş aradığım gülistan.
Ey gülünce yüzünde güller açan sevgili!
Bir dem tebessüm et ki; nasibini alsın can.
Ayrılmam artık asla, ayrılmam yüz çevrenden,
Bu bağın bülbülüyüm, ayrılamam çehrenden,
Ne olur bir defa gül, ne çıkar bir kereden,
Sarsılsın şu yeryüzü, öylece donsun zaman.
Bilirim istediğim, mutlaka bir felaket,
Senin bir an gülüşün, o beklenen kıyâmet,
Olsun sen yine de gül, zaten kopar nihayet,
Dökülürse dökülsün, parçalansın asuman.
Hakikat, âfet o ki, adın çıkar deliye,
Taşlanırsın her vakit, anlatamazsın niye,
Varsın hep çağırsınlar beni de mecnun diye,
Sen gül de gülüşüne, olsun bin aklım kurban.
Hastayım, tabib sensin, ilâcım gül yüzünde,
İltifatın beklemem, inan hiçbir sözünde,
Kıymetim olmasa da, o güzelim gözünde,
Bir an gül ki sevgili, artık bulayım derman.
Kaç vakit oldu bilmem, fırtınadan habersiz,
Rüzgar ki ’esmem’ diyor, gülmeyince yâr sensiz
Şöyle hafifçe bir gül, hem sedasız hem sessiz,
Onca zamandan sonra, kopsun fırtına boran.
Gerçek mânâyı bulur, sen gülünce güzellik,
Mânâ tamam olunca, başlar ilâhî şenlik,
Savrulur sahte güzel, yokolur senlik benlik,
"Yâr gülmesi kıyâmet" böyle yazılmış ferman.