Gül İstanbul 4
Sunu;
Ben sen’im. Hangi otopsi beni ‘ben’ bulur artık? Ellerim ellerin, gözlerim gözlerin, bedenim bedenindir Zehra. Senin kalbinden başka kalp uymaz, şimdi kalp gerekse bana! Sinan Eldem /Önünde alabildiğine şamata Sene iki bin sekiz dimdik duruyor karşımda Galata/ Söküp aldığın kalbim hangi kalpte çalışır Suni teneffüs yamanmış dudağımda vita kutuları, kurumuş fesleğenler Geç ayıldım, Uyandığımda geçmişti sarhoşluğu İstanbul’un Kararmıştı gözlerine düşen Kız Kulesi Gözleri yaşlıydı Üsküdar da küpeştelere yaslanan martılar Bir muska gibi boynumda taşıdığım ağır vebalin Ve bir hayattı sana verebildiğim Alıp götürdüklerin hiçbir zaman geri gelmeyecek Koparken ellerin ve ellerim koparken kalan boşluğu şimdi hangi aşk doldurur? /Ölü aşklar denizinde henüz ısınmamış aş Yanına bile yaklaşılmamış bir aşktı Beşiktaş/ Susayacak artık İstanbul, Gözbebeği bir sevda şarkısına Nihavent’i eksik kalacak bir yanında Bir yanında aç çocuklar ağlayacak aşkıma Gittim say! Say kopardığın ne varsa benden bir çırpıda Kaç İstanbul öldürdüm içimde biliyor musun? Anlıyor musun bu gidiş ne kadar ağır gelecek sana? Henüz kabuk bile bağlamadı can kesiği gidişim. Şimdi döndüm sırtımı anlarsın ben varınca Ağrıya. /Kirden geçilmiyordu, temizlenmemişti aşk kırıntıları dolu evin önü Önce sakladı bizi, sonra unuttu niyeyse Eminönü/ Eyvallah deyip ardımdan, başını sallamaktan başka nen kaldı ey koca taş yığını? Şimdi soramadığın ne varsa sor hadi. İçinde bir çiçek gibi büyüttüğün ve her seferinde sakındığın eksik yanlarımı vur yüzüme Artık rahatlat birikmiş irinleri sık, sök, at. Yüzüme vuramadığın eksiklerimden bahset hadi Hadi yeteri kadar veremedim kendimi sana onları da söyle ne olur Ama sessizliğimi bana bırak Bunlar bir gün bir vapur çığlığı inleyecek yokuşlu sokaklarında. /En çok sana kızdım senin için ağladım içli Sırf bu yüzden, bir gün olsun, kapının önünden geçmedim Şişli/ Bilemedin yüreğimin bir otobüs olmadığını düğmeye basınca seni ilk durakta indiren, Sonraki bir durakta yeniden bineceğin, Ömrümden söktüğün ömrün bedelini nasıl ödeyeceksin? Hangi otopside aklayacaksın kendini? /Yedi tepe bir kent kamburlarını da al sırtına, senin olsun aşk sandığın bu gedik Eğdim boynumu gidiyorum, alacağın olsun Pendik./ Göbek bağım gibi bağlanmış kaderime iki alyans Biri senin şimdi İstanbul, Sevgilinin bir diğeri. Ve vapurlarında kıyılmış nikahı denizci yeminiyle. Şimdi bütün nikahlar boştur İstanbul Bütün aşklar bozulmuştur Ahitler, antlaşmalar geçersiz artık Yıkılacak ne varsa; hisarlar, kuleler. Sabahını bekleyen aşk askerleri, esirimdir Şairlerin bebeğimdir koynumda Alıp onları da gidiyorum yarına. /Ayakları yerden kesilmiş bir aşka şahitlik eden nefesi dar Yüreği İstanbul kadar ey can Üsküdar/ Şimdi beni bir ölmek paklar Seni bir doğmak Ben öleyim bir annenin tırnaklarını geçirdiği toprakta dilinde ağıtlarla Sen doğur beni tırnakların aynı toprakta dilinde yeni bestelenmiş ninnilerle Adı Dilruba bir kız ver tepeden tırnağa sen İçinde hırçın Karadeniz Durgun Ege karışımı çocuklar Senden koptuk işte sevgili annemiz. Ben bir ölmek yaşadım sen bir doğmak Alnıma düşülmüş bir şafak Ve tuz tadı tenimde Terimde karavana aşk talimleri… /Bu şarkının tınısı bitti, kesildi bütün sedalar Saklar mıydınız uğrasaydık Adalar/ Bir numara büyük diktiğin elbiseyi çıkardım üstümden İstanbul kadar büyüyünce giyeceğim anne Diyeceğim sabahı gören çocuklara bu ağıtı, /Kandırdı beni İstanbul / /Kadın, teni şarap kadar haram Gözümde bir ölü kadar cansız artık Harem/ Öpüşme sahneli filmlerde kızaran yüzümün hatırına Henüz çatlamamış ar damarımın hatırına Akşemsettin’in Sultan Mehmed Han’ın Hz. Yuşa’nın Ve seni fethe gelen ordu için en güzel haberi müjdeleyen Peygamber hatırına; İstanbul! Sende gizle öpüşmemizi Sende sus dili lal olasıca. /Yaktığın ateşten geride kalan sadece kül Sevin yiten aşkların ardından zalim İstanbul / 06.08.2009 – İstanbul, 18.08.2009 – Ağrı |
Kaleminize sağlık...