ATLAS ' IN HÜZNÜ
ATLAS’IN HÜZNÜ
Bilenen bıçak sesi, Narin ve kendinden habersiz bir re minör gibi yankılandı kulaklarımda Kızıl kahverengi bir pazartesi gününde Çelik kadar sıcacık yüzleriyle herkes bugün ne kadar insandı Yönünü kaybeden masmavi bir yıldızla konuştum gün boyu Bilmezsiniz , kimse bilmez Nergis kokusunu nasıl yitirir dolunay çekilince düşünden Mesihlerini kaybetmiş çöl iklimlerinin hayalet kadınları Ihlamur kokusuyla sarhoş olur Ve bir milat başlar yedi tepeli şehrinde ülkemin Kimse bilmez , Hiç kimse bilmez… Tek bir saat dilimini tanımaz kelebekler Ve daha kozalarının içinde başlar en ağır aksak düşleri , Bir çok ses , bir çok rengarenk benek bırakıp feryatsızca çekip giderler Asıl olan kendimi tanıdım Ve en yabanıl köyün ayva ağacında kendimi astığım günü unuttum… Birileri keşmekeş bir intihar kurgusu der , Bense binbir gece masalı… Doğuda ve batıda , Kör kuyular dibinde yalnız Her avlulu evin sabırla üst üste konulan Kesme taşları bile sustu… Bir ben susmadım , Toz edilmiş umutlarım kadar Ve dedemin hiç edilmiş daracık aklı gibi Gevezecesine hep konuştum… Posa edilmiş ezberimi akbabalar tüketti , Ben gagalarını bile göremeden daha Üzerine kan değmiş bir ışkını Sımsıcak tuttum avuçlarımda , Rengi bile tutsak edilmiş dağ yamaçlarına Ben nasıl öykündüm ? Kimse bilmez , Hiç kimse bilmez… Ne kadar derindedir yaram Ve meczup sayılan bin parça hatıram Hala hangi ağacın dilsiz kavuğunda yaşar… O hatıralar ki ; Kendi yüzlerini el yordamıyla bile bulamayanlardır… Bir akşamüstü serinliğinde Bana kırlangıçlar anlattı bunu Bir sahte kargaşadan yedi iklim uzak bir yerde doğdum , Güneşi görüp başını dimdik tutan günebakanlar gibi yaşadım… Meyvasını taşıyamayan dalların yanık sesi Duası kahır hatiplerin hüzün çalgısı , Lal edilmiş dillerde bir başı bozuk isyan notasıydım… Kimse bilmez , Hiç kimse bilmez… Sarp ÖZDEMİR |
şiirini okudum sarp ,
çok güzeldi ,
'' gerilla gibi gibi özgürdü yamaçlarımdaki ışkın ''
bende bir dizemle eşlik ettim ,
saygılarımla.