Bazı Geceler
bazı geceler
yeni demlenmiş bir çay gibi taze oluyorum demleniyorum ağır ağır rengim koyu bir kırmızı kendimi görüyorum camın ardında dizlerim çimen kokuyor bazı geceler boylu boyunca uzanıyorum toprağa gül dikenlerini sayıyorum seçiyorum içlerinden en sivrisini en keskin sözler gibi canımı yakıyorum her anlamın içinde başka bir anlam varmıydı aslında? yoksa güneşmi yakmıştı gerçekleri? benim göremediğim ne vardı? bu kadar hazırlıksız mıydım herşeye? herşey olması gerekitiği zamanda olması gerekteği gibi rutin ve bilindikti tüm acılar doğaçlama yaşanıyordu hayat ve birazda nefes alışımız... şafak sökerken ben o vakitler hep son anımmış gibi ellerini düşünürdüm gün doğarken. hayat her sabah yeniden başlıyordu dizlerinde... derman oluyordu geceden kalan rüyalar ve gün dönerken tüm martılar seni selamlıyordu deniz yosun kokusunu gönderiyordu sana sabah rüzgarıyla sen, o şehrin bu kıyısını severdin. karşı tarafa küfrederken, yüzüme bakardın. gülümserdim.... deniz aynı denizdi oysa sessiz ve sakin... senden öğrendim o yolları adımlarken parmak uçlarımda yürümeği kalabalıklar içinde gizlenmeği... kaçıp gitmeği hayal ederdin uzaklara... oysa ben avaz avaz bağırırdım içimden "korkuyorum bu sessizlikten!!!" duymazdın, bilmezdin, anlamazdın çünkü sessizdim öğrenmiştim.... büyük laflar ediyoruz küçük insanlığımızla! bu yüzden cürret ediyoruz hayaller kurmaya, bu yüzden aşık oluyoruz korkmadan, halimize bakmadan, geçmişi gömmeden karanlık kuyulara, kapı arkasına gizliyoruz herşeyi . üç derin nefeste tek seferde veriyoruz tüm sözleri!!! pişmanmıyız? belkide..... ıssız sokaklardan akıp gidiyordu zaman kalbim daraldıkça daralıyordu küçüldükçe küçülüyordu gölgem. omuzlarımdan dizlerime iniyordu bu anlamsız sızı sen öylece gidiyordun. ve ben.... sessiz kalıyordum ellerim arkamda suçlu bir çocuk gibi... kokusuna alışmak bir tenin ve kaybolmak içindeki caddelerde... kimde kaldığımı bilmiyorum şimdi nerede kaybolduğumu... hangi kaldırımda çöktüm dizlerimi? kim tuttu ellermden? son sözüm neydi sana? nasıl içime yerleştiğini ve neden gittiğini... bilmiyorum. susmalıyım artık! eski de kalmış ne varsa yakmalayım. yıkmalıyım bu kenti. belki sessiz bir törenle.. sonrasını bilmiyorum. bana ne kadar kolay olacağını anlatma artık! çünkü seni duymuyorum!!! sesler tükendi.. görmüyor musun? son gemiye el salladı martılar, çoktan sustu o şarkıyı söyleyen adam. bana yılların nasıl gelip geçtiğini anlatma artık! çünkü seni duymuyorum!!! oysa ben yemin edebilirdim senin yanı başımda durduğuna. anlatabilirdim oysa yanımdan geçip giden herkese söyleyebilirdim. bir ucu çoktan yanmıştı düşlerimin bu sırrı verebilirdim sana. renksiz bir İstanbul sabahına nasıl uyanılır? bazı geceler yeni demlenmiş bir çay gibi taze oluyorum demleniyorum ağır ağır rengim koyu bir kırmızı kendimi görüyorum camın ardında dizlerim çimen kokuyor bazı geceler boylu boyunca uzanıyorum toprağa gül dikenlerini sayıyorum seçiyorum içlerinden en sivrisini en keskin sözler gibi canımı yakıyorum bazı geceler... neslihan öncel / ay zamanı 07 Eylül 2008 Pazar |