KAPI NUMARASI ONİKİ
Gece soğuk
gece ıssız gece sessiz saat üç sokaklar bomboş evlerde gözler uykuya teslim herkes derin uykuda nefessiz sokak lambaları yanmıyor kaç gecedir kediler çöp tenekerini tarumar etmemişler bu gece baykuşlar nara atmıyor kırlangıçlar kanat çırpmıyor sanırım onlarda gecenin soğuk yüzüne karşı tek bir ses paçalarımın birbirine sürtüşmesi kulaklarımda ayda kapatmış kendini bulutlar ardına gölgem takip etmiyor üç sokak ötede bir çığlık perçinleniyor kulağıma hızlanıyor adımlarım sese doğru yürüyorum çığlık git gide şittetini artırıyor yaklaştıkça sese doğru gözlerim arıyor sokağın karanlık köşelerinde duyuyorum ama göremiyorum iki parlayan göz ilişiyor sonra gözüme ağlamaklı bir ses ürkek bir yürek kabuğuna çekilmiş bir beden üşüyen eller korku dolu gözler gecenin bu soğuk saatlerinde yapayanlız bir çocuk yaklaşmak istiyorum yanına gelme diye bir çığlık kopuyor o benden korkuyor bense çığlıktan tek tük lambalar yanıyor evlerden bir kaç kendini bilmez kafa uzatıyor camdan sustur şu piçi sustur lan.. diye bir ses yayılıyor sokakların arasına suskunluğumu bozmadan içimden basıyorum küfrü edebimi aşmadan korkma diyerek yaklaşmaya çalışıyorum uzatıyorum ellerimi hadi kalk buraları pek tekin değildir diyerek biraz daha yaklaşıyorum yanına ve kendimi görüyorum orada şaşakalıyorum tokatlıyorum kendimi rüyadamıyım yoksa hayal mi görüyorum diye kesiliyor çığlık ve karanlığa karışıyor çocuk sonra kapı numarasına bakıyorum kapı numarası oniki pencere korkulukları mavi hafızamı yokluyorum bu ev bizimmiydi sahi makaraya dolanmış yıllarımı salıyorum geri arkamdan bir çocuk çekiştiriyor beni bir ses hadi gel abi dönüyorum arkama göremiyorum kimseyi yaslanıyorum kapıya bir gıcırtıyla açılıyor kapı giriyorum içeri eşyaları olmayan boş bir oda ortada sadece bir soba yarısı kırılmış bir sandalye sobada çatırdayan bir odun yorgun düşüyor bedenim oturuyorum sandalyeye elimi dayıyorum şakağıma halen anlam veremiyorum şaşkınlığıma sonra anlıyorum ki doğru ya sobada yanan odunu komşunun odunluğundan ben almıştım annemede sokakta buldum demiştim getirip sobaya atmıştım sonra sandalye geliyor aklıma onuda kahvehaneden alıp gelmiştim nasıl olsa kırık işlerine yaramaz diyerek gizlice sokmuştum eve bizim oturacak hiç koltuğumuz olmamıştı bizim sobaya atacak hiç odunumuz olmamıştı soba üstünde tenceremizde hep su kaynamıştı ve ben sıcak suyu içerken mis gibi çorba kokularını hayal ederek çorba niyetene ekmeği bandıra bandıra yemiştim, şimdi anladım ki beni buraya çeken çığlık minik bir ellerle yaptığım kocaman bir günah komşuyu bulup helalini almak kahvehaneye gidip bedelini ödemek işte o zaman sobada yanan ateş ancak sönecek Ozan Özdemir Kasım 2003 |