ÇÖLDEKİ GÜNEŞ
Kız çocuklarını, diri diri toprağa gömmek adetti,
Bunların amacı şüphesiz masum nesli yok etmekti. Zina, fuhuşla kadınlar canlarından bezdirilmişti, Hayvan gibi aşağılanıp belde belde gezdirilmişti. Kabileler arası süren kan davaları hiç bitmezdi, Haram aylar dışında, insanlar emin gezemezdi. Bu çağda insanları kula kul etmek adet olmuştu, Kâbe’nin içi, dışı cansız pis putlarla dolmuştu. Kadınlar bir hayvan gibi hep satılırdı durmadan, Alırdı diğeri, kadının adını sanını hiç sormadan. Kibir ve inatçılıkta, bu insanlar çağını aşmıştı, Küfür ve şirk boyası ruh dünyalarına taşmıştı. Gözleri kör, kulakları sağır olmuştu maldan, Dünya menfaati için ayrılmışlardı doğru yoldan. Hayâ, edep kalmamış; hayvandan farkları yoktu, Putperestler ve ötesi yolları bir sapıklıkları çoktu. Putları Allah’a ortak koşmak bunların ibâdetiydi, Acıkınca da ilahlarını yemek bunların âdetiydi. Şiir ve edebiyatta kalmamıştı karşılarında rakip, Putlara tapmakta da edin diyorlardı, bizi takip. Materyalist ruhların babasıdır, bu görgüsüzler, Tüm dünyayı yeseler de doymaz bu açgözlüler. Herkes; kendine bir din, bir de ilah edinmişti, Bunlar bataklığın en ücrasına ansızın gelmişti. Evet, cahiliyenin insanlık için yüz karasıdır bunlar, Düşüncesiz insanlığın yuvarlandığı lağımlı kuyular. Ey yüce Nebi! İşte sen böyle bir zamanda geldin, Onları o halde görünce hemen Rabbine eğildin. İmtihan dünyasıdır, insanlara din ve ahlâk gerek, Sen, insanların susadığı ilahi dini getirdin direk. Senin kalbin yıkanmıştı, asla giremezdi şeytan, Şerrini açıp saçamazdı senin yanında bir an. Sen gelmeseydin, halimiz nice nice olurdu, Evimiz barkımız, yine pis putlarla dolurdu. Oysaki sen geldin, yanında da yüce Kur’an, Allah’a şükürler olsun, yaşarız onu her an. Sen, insanlığa şefkati ve merhameti öğrettin, Anne, babaya itaatin farziyet bilincini öğrettin. Kibir, kıskançlık, kötü zandan eser yoktur sende, Her yerde Rabbine ediyordun secde üstüne secde. Bir insanı kurtarmanın bütün insanlığın kurtarılması, Bizim dinimizin emridir yoktur insanlığın batırılması. İnsanları, sapıklıklardan uzaklaştırmak için çok çalıştın, İlây’ı Kelimetullah ve adalet için korkusuzca savaştın. Sırtında ağır taşlar taşıdın; hendekler, kuyular kazdın, En sonunda, küfrün zehirli çukurunu kolayca kazdın. Hayatın boyunca sen İslam’dan asla taviz vermedin, Önüne yığılan bütün dünya mallarını geri çevirdin. Müşriklerin zulüm ve işkencesine Allah için direndin, Aç, susuz kaldın; hak davandan asla taviz vermedin. Âlemlere rahmet olarak geldin, nurun aydınlattı yeri, Senin getirdiğin İslam dinine giren çıkmıyordu geri. Siyahı da beyazı da bir dedin asla ayrım yapmadın, Ben Arabım diye kendi kavmini hiç üstün tutmadın. Gece gündüz uyku girmezdi, sürmeli gözlerine, Karşı çıkan olmazdı, getirdiğin doğru sözlerine. Seni bu davadan vazgeçirmek için çok çalıştılar, Yeter ki sen; bizim ilahımıza karşı gelme dediler. Lat, Menat ve Uzza dediler bizim yüce ilahımız, Bunların uğruna canımızı hiç çekinmeden veririz. Maddi çıkarları ellerinden gidenler hayâsızca saldırdı, Mazlum ve masum insanları da daima sinsice kandırdı. Sen, ne söylemişsen Rabbinden geleni doğru anlattın, Müşriklerin şiir ve asılsız sözlerine asla aldırmadın. Mekke’den dünyaya nurun dalga dalga yayılmıştı, Teslim olan kalpler, şirk ve tağutu söküp atmıştı. Getirdiğin hak din, bu insanların aydınlığı içindi, İki dünyayı da kazanıp hep mutlu olmaları içindi. Sen, Şeytan’ın hilelerine hiçbir zaman kanmadın, Yüce Allah’ın emirlerinden başka bir şey anmadın. Ey nebiler nebisi! Sen bir güneş gibi içimize doğdun, Aydınlattıkça aydınlatıyordu kararmış kalpleri nurun. Unutma! Hak gelince batıl zail olur her zaman elbet, Seni yüce Allah gönderdi insanlığın tümüne nihayet. Ey nebi! Senin güzel ahlâkın yüce kitap Kur’an’dı, Bu yüce Kur’an’a uyan hiçbir zaman sapıtmazdı. Ey nebi! Kur’an ve Sünneti sen bize emanet ettin, Eğer bu ikisine uyarsanız asla sapıtmazsınız dedin. 1990/Konya |