YazılmazYazılmaz ruhu sevdamın. Yazılmaz ölümüm mezar taşıma. Yaz ılımaz sonbahara doğru buralarda. Ya zulüm benim elimden bu bedende, Ya zıller bana ait değil duvarlarımda? Hokkabaz yalnızlıklarımın ateşe verdiği hayat sahnemde, Acil çıkışı kapatan sensizliği çiğneyemedim. Bir hareketle elinden kaçırdığı Ateşli sevdalarım çıkardı bu yangını. Dumanında boğulacağım… Perişanlığım… Bu gece de bulamadım kahvemin dibinde çaremi. Her yolun sonu yine ben, yine ben… Yine kendime kalıyorum. Kendimde kalıyorum yalnız kalmak istemediğimde. Dertleşmeye, konuşmaya ihtiyacım olduğunda, Vurup kapıyı çıkıyorum; Kendime gidip geceyi orada sabaha kavuşturuyorum. Artık görüyorum bardağımın dibinde bir şeyler. Çere mi? Yoksa hastalığın ta kendisi mi? Bilemiyorum… Evet dibine baktıkça kendi aksimi görüyorum. O da beni gösteriyor… Yazılmaz kahvemin yüzeyine özlemim. İçtikçe; içiliyorum sanki… İki numaralı defterimin kilidini açamadım. Kahvem ambalajında bana bakıyor bu gece. Tükenmez kalemim de her zamanki gibi tüketti kendini; yazamadım. Yedeklerdeyim. Sanal dosyalar gibi kendimi yedekledim. Yedeklerdeyim. 90+’ları beklemekteyim. Annemin “ye” dediklerini yememekte, Uyuyana “dek” kendimi yemekteyim. Uykum beni rüyalara çağırıyor, Üzgünüm şuan “yemekteyim”… Karıncalar gibi bütün yaz bir şeyler taşırım yuvama. Karıncalar gibi kendi ağırlığımın 3–4 katı sevdaları taşırım sırtımda. Kış olup kar yağınca; kederli sevda stoklarımdan harcarım mağaramda. Karın soğuğunu yutar gözlerim onlara baktıkça. Karın ağrılarıyla yatarım her gece yatağımda. Kahvem yine bitti bak… Kahvem sıcak-soğuk fark etmedi. Kâh tatlı kâh tatsız, Bu gece kahvem beni içmedi. Kalemim yine tükendi. Kalemim yazıları gittikçe silikleşerek bana veda ederken; “Sen kal emi” dedi. Kalemim! Kaldım en derin renksiz uç izinde. Hitap etmek istemedim lüzumsuz kalendere bu gece… Gözdenur ECELLİZZ (ÇEP) |