ELLERİNİ TUTŞiirin hikayesini görmek için tıklayın sanırım iki sene önce yani 15 yaşındayken yazmıştım..sonradan gözüme çarpan bazı kesitler olduysa da değiştirmedim.ilk yazdığım gibi kalsın istedim..
Seven gözler de birgün uzakta kalırdı,
Hayalinin ardından, gözlerini de bırakırdı. Eller boşluğa mahkûmken, Batınından gelen bir sedayla; o kapıya yönelen yüreğini tut… Çok mu dalıyor gözlerin bu sıra? Yokluğuyla isnanından mı, evhamda ellerin? Nîlîye çalan yeşil gözlerin buğulanmış, Kalbinden gelen bir sedayla; Uzaklara dalan gözlerinden süzülen yaşları tut… Nazarında seni iz’af eden o gözyaşları birgün kururdu. Zahirinde solgun siman; bir zaman gelir baharı bulurdu. Ama bahar, yazdan sonra gelen kışın endişesiyle o hüznü içinde saklıyordu. Çeşit çeşit feyzleri, güzellikleri sunarken çevresine, Gelecek sonbaharı, o çehresiyle, bir zaman unutturuyordu. Ve o sonbahardan sonra tekrar geleceğini düşünüp kendini avutuyordu. Ve mevsimler işte böyle sürüyordu. Ama sen her yerinde bir sonbahar taşıyordun. Ya zahirinde ya batınında, ya da her ikisinde. İşte her iki yönünde de baharı bulamayışının, Onu yaşayamayışının hüznüyle, Gökyüzünden gelen bir sedayla; Sokağa yönelen ayaklarını tut… Lehviyat yağmurlarıyla pencereni ıslatan o hayatlar, Bir gün su bardağının içinde olabilirdi. Nefsin bu bekleyişi reddedip, gözlerini çevirebilirdi. Âmi yaşayışlarını şâşâlı bir gösteriş yapan ülke güzelleri, Kapında beklemez, içeri girebilirlerdi. Câzibedar rakslarıyla senin dar-ı baki saadetine mani olabilirlerdi. İşte o fitne içinde zamanı beyhude geçiren şahısların, Seni içlerine alma arzularıyla; Çekilen kollarını tut… Neden burada yaradılışını sorgulayıp isyankâr olabilirdin. Uzaklarda kalışının verdiği hasretle, asi olabilirdin. Belki de yaradanı hiçe sayıp, ati olabilirdin. Bırak sadece düşüncelerinin bir boşluğunda dursun şimdilik onlar. O kuruntuların âdîliğinden gelen bir sedayla, Allah’a karşı duran bu düşünceleri söze getiren dilini tut… Bazen, yalnızca bir zan mı sanıyorsun hissettiklerini? Zevalin geldiğinde hâlâ onsuz olmak mı korktuğun? Bu hissiyâtın nerden geldiğinden bîhaber, Öylece beklemek mi sıkıyor canını? Yaptığın, iştigal ettiğin işin doğru ve ya çep oluşundan mı tedirginliğin? Ve mâneviyâtının eksikliğiyle, yarım hislerinin, İçindeki boşluğun verdiği huzursuzluktan mı rahatsızlığın? Bu aralar çok mu odana çekiliyorsun, Nihayeti gelmeyen düşüncelere mi dalıyorsun? Ve nereye gidersen git, nerede kiminle olursan ol; İçinde o yoksunluğu taşıyorsun. Konular açıldıkça açılıyor, sen, dalgın, susuyorsun. Herkesin değişik nazarlarını celb ediyorsun. Bu sükûtun hemen fark ediliyor mu? Sen öylece mağmum dururken, Sessizliğinden gelen bir sedayla; Dağılıp kaybolmak isteyen düşünce kırıntılarını tut… Seni mağlûl yapan bütün o batınındakiler, Birgün sana neşve verebilir, Gözlerinin daldığı ufuk, göz kapaklarında olabilir, Suskunluğun, şarkılar söyleyip, Boşluktaki ellerin, şiirler yazabilir, Düşüncelerini kurcalayan fıtratının sualleri, cevap bulabilir, Her şahsın, her hadisenin, her fikrin ve hissiyatının eksikliği, Maneviyatının huzursuzluğu, yerini, Sürûra, saadete, feraha, iftihara bırakabilir. Seni nağs eden gözyaşlarının sıfatı sevinç olabilir. Solgun çehren baharı bulabilir. Kusurları manen ve maddeten kapatılmış ülke güzellerine, İtimadın kalmaz, beklediğine istinad edebilirsin. Yanında olmasa da beklediğin, Bunların halk etmesi için sadece: Bütün uzuvlarınla onu düşünüp, Hayal et… Bunun neşri için seni bekleyen, Ve aynı hayalin içinde, sana uzanan ellerini tut… Gözdenur ECELLİZZ “Joubert)Moi Non Plus” Serisinden 04-Ocak–2007 15 |
Ya zahirinde ya batınında, ya da her ikisinde.."
insanlar hep böyle değil midir zaten.. evet..
tebrikler