-Çiçekleri-Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Şiirin sonlarına doğru bir dizede "Bir şarkı söylemeye başlıyorum:.."’dan sonra tırnak içinde yazdığım şarkı Feridun Düzağaç’ın "buralardan gitme" ve "oysa ellerin" şarkılarından alıntıdır.
Ezildi, kurudu çiçeklerim. Kopardılar gönlümden…
Bir adam vardı şehrin bir yerlerinde. Bir zamanlar benim için sakladığı çiçekleri olduğunu öğrendim. Artık bahar gelmeliydi yüreğime! Koştum ona öyle bir teslimiyetle… Kırlardan geçtim… Sonunda karşıma dikildi, dedi “geçemezsin buradan ileriye”. “yokuşlar var, kış var buradan ötede”… Sustum… Sonra fark ettim ki üzerim yırtılmış, yara almışım? Nedenini merak edip geldiğim yere baktım. Meğerse hepsi yalanmış, ben kırlardan değil dikenlerden geçmişim. Sürekli o çiçekleri düşündüğümden dikkat etmemişim, anlayamamışım, fark edememişim. Bir ona baktım, bir de arkama. Bir an dönmeyi düşündüm. Gördüm ki arkamda kalbime batmak için beni bekleyen dikenli yollar var. Belki ilk seferki kadar ucuz kurtulamam. Tekrar baktım ona. O da bana. Aynı şeyleri istesek de bilmiyorduk, belki de söyleyemiyorduk Birbirimize zarar vermekten çekiniyorduk. Sustum… O dinledi. Sustu… Ben dinledim. Öğreniyorum, meğerse o kimseye izin vermezmiş geçmesi için. Çünkü bana büyüttüğü çiçeklerin artık solmasını beklermiş. Solsun ki onlara ulaşmak isteyip de yara almayayım, yorulmayayım. Kızıyorum ilk önce “madem öyle neden bu tarlanın başında değildin?!” diyorum. “neden beni durdurmak için tarlanın ortasındasın?” Susuyor… Dikilip kalıyoruz orada. Sanırım benim gitmek isteyeceğimi düşünmemişti oraya. Öğreniyorum… Meğerse o kendini kaybetmiş bu yolda. Beni tanımadan önce, o da anlamadan gelmiş kalmış burada. Kurtulmak istemiş yıllarca o çiçekler yetişmeden daha. Susuyoruz… Ne geceler geçiyor, yağmurda ıslanıyoruz. Üşüyoruz, ellerimiz ayrı. Düşünüyoruz, bir yol olmalı? Korkuyoruz… O bana daha yolun başında olduğumu, başka bahçelere gitmemi söylüyor. Ama yapma çiçeklerden başka benim için yetiştirilen çiçek yok! Bilmiyor… Bekle diyor, bekle… Ama zaman geçiyor, beklemiyor. Daha çok ıslanıyoruz, daha çok güneşe susuyoruz, Ve daha çok birbirimize bakıp susuyoruz. Sonra “ben gitmeliyim” diyor. Gece oluyor, oturmuş aynı yerde öylece duruyoruz. Rüzgârlar esiyor, dikenler bir oraya bir buraya savruluyor. Yağmur çiseliyor. Bir şarkı söylemeye başlıyorum sonra: “çok su verilince ölür ya çiçekler, çok ağlarım çürür gözlerim gidersen eğer. Ben senin gül bahçende oyunlarıyla mutlu ve affedilmeyi çok seven yaramaz bir çocuğum. Sen ne güzel güldün, solmuyordun. Hem çok seviyordum, hem beni yormuyordun. Çiçekler sevildikçe büyür. Gitme diyorum sana gitme, çiçeklerim benimle ölür. Buralardan gitme buralar gitsin, sen gitme! Gitmek çözecekse, biri gidecekse, buralar gitsin sen gitme…” Diye devam ediyorum… Arkasını dönüyor, ne düşünüyor ne hissediyor bilmiyorum. Belki de beni duymuyor. Ama anlıyorum sonra… Anlıyorum, zaman doldu! Bana yetiştirdiği çiçekler soldu! … Oysa ben tutup ellerinden, birlikte geçmek istemiştim! Ama “üşüyorum, tut ellerimden” diyemedim, diyememiştim. Arada bir şarkılar mırıldanmıştım: “oysa ellerin benim en sevdiğim çiçeklerimdi. Üşüyorum ellerin yok, senden uzakta bir tek düşüm yok!” Şimdi gidecek bırakıp beni… Ben ise bekleyeceğim düştüğüm yerden tutup kaldıracak birisini… |