Aspidistra
çamurlu sularda boy verir fidanlar
bata çıka-bata çıka çoğalır tutkular ne sokakların ne de köhne koyların fidanı değilsin sen narinsin aspidistra toprağın kızı senin yaprakların kutsanmıştır çıkarma ayaza gönülden boyun eğer yaprakların yeşilin sarıya döner örümcekler, kabuklu, unlu bitler tenini sarar yaralar bak elinde bir sepet rüzgar ne beklersin gelmez gitti de gelmez ilkbahar kulağında fısıltılar belli belirsiz ki zaten yoktular… hani vaatlerin kurnaz hatırlatıcısı ne kadar çok beklersen o kadar çok üşürsün gölgeyi iksirleştirme kanında pençesi büyüktür kurt nasıl kemirirmiş gövdeyi kuruyan dallara bak bak aspidistra mahkum yüzünün rengi uçmuş bir tutam sevinçten başka nedir durdurduğun tuzdan yorganın altında ey aspidistra yıldızlardan ölü yıldız aşıran kız göm ölülerini göm ki sancılarıyla yeniden doğmasınlar kaldır gözkapaklarını da bir bak çekilen acıların işaretini göreceksin acılar mekan bildirir zaman değil ne beklersin sen türkünü söyle türkü söyle denizlerin dibine zincirlerinle özsu şefkat, özsu sevgidir yeşile güneş, daha yeşile daha güneş gerek durup durup taçlandırma kandırıcı sözleri avuntularla süslediğin hayat bir topak hamur sil geçmişi ufak tefek anıları topla toprağın altında şekillendir kutsal kalıntıları duy ayaklarından yüreğine tırmanan buz soğuğunu nabzın parmaklarının altında keman yayı koptu-kopacak uzaklaşan senfoninin yankısıdır nefesin bırak filizlerin yaprak altında kalsın sakla aspidistra esirge çatlaktan sızan ışık paylaşamaz zindan karanlığını sen bildiklerden birini türkünü söyle denizlerin dibine zincirlerinle Müsade Özdemir |