Kusursuzluğun Altın Tapınağısonsuzluğun ezgileriyle sustursam yıkık kent hikâyelerini hani diyorum bir şimşekle yeniden doğsam güneşin simleri altında nasıl buğdaylaşmışsa tarlalar geceye inat sabahlar ayçiçeğini nasıl kucaklamışsa ve milyon yıllık dağlar nasıl yaslanmışsa omuz omuza direncimi bileyerek yenerek usancımı olanca yaradılışı gözbebeğime sığdırsam yağmurlardan upuzun yağmurlardan sonra sustursam içimdeki isyan ateşini zamanın durduğu yerden, anamın kanayan göğsünden usulca örtüp ürkekliğimi, yiğitliği çalsam huzuru damıtıp sesimi karıştırıp sesinin çağlayanına sana adın olan dünyaya çocukluğum kuşansa en haylaz yanımı ya da bir yaprak olsam lodosa tutulmuş ağaçtan sana kopsam sarılsam ıslaklığına -olsam filize duran dalların gülen yüzü- söz tükenir mi susar mı lir titreşen ışığında aylaların o çiçekler benden açar benden taşar o deniz ve huzurlara coğrafya olan o rüzgâr kusursuzluğun altın tapınağında gözlerim o ışık yumağını bulmuşken katarım soluğumu soluğuna ve bilirim ki hiçbir kılıç kesemez yüreğine attığım düğümleri ... *Müsadenizle* |