İhtiyarŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Yüzünün her bir noktasında geçmişin izleri var...
Üzerinde ise kırmızı bir kazak, siyah bir ceket, gri bir pantolon... Mevsim kış... Hava soğuk... Başında bir bere... Elleri; rûhunun üşüdüğünü anlatmak istercesine birbirine kenetli... Hem de sımsıkı... Gözleri... Göremediğim ve göremediği gözleri kapalı... Ama uyumuyor... Düşünceli bir tavrı var... Bir gibi görünen her hâlinden bu açıkca okunuyor... Çevre kalabalık... Ama o yalnız gibi... Bir başına kalmış bir öksüz gibi ağlıyor sanki... Gözyaşlarını içine akıtarak... Ve daha neleeer, neler anlatıyor... Şu sessiz hâli ile... Ve daha neleeer, neler... Bir sabah işe giderken, otobüste gözümüze çarpan bir ihtiyarın resmi idi bu... Ya da sebebi bir ihtiyar olan şiir(!)’in hikayesi... Buyrun...
Usta işi çizgiler, yanaklarında derin,
Rüya olmuş mâzinin, hüzünlü resmi gibi. Ve alnında imzâsı, o derin çizgilerin, Daha henüz doğmamış, bebeğin ismi gibi. Ondan başka kim varsa, sanki herkes bahtiyar, Bütün derdi tasayı, toplamış bir ihtiyar. Gözleri geçmişine, geçmiş olana tanık, Dinle bir çift şahidi, sana neler anlatır. Gözlerinde o mâsum ve içinde bir sanık, Dinle.. sana dününü, yarını hatırlatır. Düşer göz kapakları, suçlular gibi ağlar, Her damla gözyaşında, tevbe kokar ihtiyar. Eskimeyen Kitâb’ın, âyetleri okunur, Çatlamış dudakları, aralanınca birden. Rüzgar Karen’den eser ve rûhuma dokunur, Ressamın adı hayat bu tabloyu resmeden. Kime sorsam cevap yok, nasıl akıyor yıllar, Sorulsa: ’Ancak bir gün’, yaşadım der ihtiyar. Elleri buruş buruş, sararmış yaprak gibi, Kimisine mevsim yaz ve kimisine hazan. Elleri vücûdundan, sanki kopacak gibi, Ömrün sonbaharında, böyle olurmuş insan. Benim yaşım yirmibeş, bana mevsimler bahar, Güneş yaksa tenini, üşür titrer ihtiyar. Bacakları kararsız.. adımlarsa hep titrek, ’Yürüyecek yol yok!’ der, ayağındaki nasır. Ve yok rahat bir yer ki; oturup dinlenecek, Kuş tüyü yastık diken, bütün yataklar hasır. Gülü tutacak olsa, eline diken batar, Artık gülmeler uzak, ağlar durur ihtiyar. Baştan ayağa bir hâl.. onun adı düşünce, Baksa görmez ihtiyar çağırılsa hiç duymaz. Yemek yemez, su içmez, düşünür gündüz-gece, Uyku geride kaldı, bir ân olsun uyumaz. Sorsalar, cevabı yok, "tasan nedir bu kadar?" Tasaların tasası, bildim.. tasan ihtiyar. Histen ziyâde bir his ve sankiden cokyöte, Yolculuk ne de yakın, sanki yakından yakın. Mırıldanır sessizce, ölüm kokan bir beste, Vasiyeti nakarat, ’kabrimi geniş kazın.’ Kaygı; nasıl sığılır, bu karanlık oda dar, Ölmeden ölmek varmış, diyor gibi ihtiyar. Ankara, Kasım 2008 |
tebrik ederim efendim..
cân-ı gönülden..
defalarca...
muhteşemdi...