Tut ElimiŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Güneş kayar gibi oldu bir ân...
Evet!... Belki o da bir yıldız idi ama herhangi bir yıldız değil... Kaymaması gerekirdi... Neyse ki; öyle de oldu... Sonra... Sonra şiir! doğdu... Hiç batmayan bir güneşle beraber... Leylâ’ya dair yazılanlar... Buyrun...
Ne Leylâ, Ne Aslı, görmedi seni,
Mecnûn’dan, Kerem’den, ahvalim beter. Nice belâ yere, sermedi beni, Yerleri öpmeme, hayalin yeter. Bülbül lâl kesilir, duyulsa sesin, Ölüler diriltir, Îsâ nefesin, Hadi tut elini, tut şu bikesin, Senden başka kimsem, yoktur ey dilber. İnâdın ne hoştur, hele gülüşün, Cânıma şifâdır, bir ânlık düş’ün, Nârin kâdeminle, gönlü öpüşün, Gel de bas rûhuma, bu dem bu seher. Pazarlık olmaz ki; sevda işinde, Kâr; durmadan gezmek, yârin peşinde, Övgün de birdir ve hem yerişin de, N’olur; olsa ömür, uğrunda heder. Ateşin özüdür, sevdanın bahsi, Şu elâ gözlerin, rûhumun hapsi, Senle bildim cânım, izzet-i nefsi, Sen geldin de düştü, düştü perdeler. İşittim eşikte, söylenen sözü, Göründün, görmeden, çevirdim yüzü, Gecesi ol ömrün, hem de gündüzü, İster gül, istersen, gün yüzü göster. Sende ölsem keşke, Mecnûn misâli, İşte bu iş cânım, rûhun ikbâli, Buyur!... Kıy cânıma, yoktur vebâli, Zâten er-geç ölüm, bir gün mukadder. Zâten er-geç ölüm, bir gün mukadder... Ankara, Şubat 2009 |