Kök Boyacısı Hacı Halil Ağa
Bıkkanın Halil
harman önü düvenciler gelirdi, eksik çakmak taşlarını tamamlayarak, düvenleri tamir ederlerdi semerci havut otunu uzun çuvaldızlarla sıkı sıkı dikerdi, boyacılar her kazana ayrı renk koyup renk renk boyarlardı yünleri-yün ipleri gelin tacı olacak tavuk tüylerini kazanda kaynatıldıktan sonra çelenlere sererlerdi çalılıklar, çelenler, taşlar yerler mavi, kırmızı yeşil renk, renkti "-Sücülü’lü Bıkkanın Halil artık hacı, ha! Hecaza getmiş garısıynan hac’ıda arkadaş olmuşlar Yalavaşlı bi basmacıynan Devrisi yıl bizim kökboyacı Hacıağa oğlan everecekmiş, hacı arkadaşını zeyaret etmiş dünürüynen, geliniynen oğluynan Yalavaşlı bunnarı görmeden daha “-vayyy aleyküm!! es-selam ehlen ve sehlen koşun çocuklar çay söyleyin hacı amcanıza dünüürbubanıza davşan ganı ossuuun” Halil Ağa "hacı şu kaça" dese hacı"-yau sana ne oluyo kes oğlum ondan beş metiro” Halil Ağa okuluk deycek olsa “-oğlum ayır ordan ikkiyüs parça” iççamaşırı, dış çamaşırı örtüsü, çarşafı, dastarı peşkiri, tülbendi, şarpısı papbası, çorabı, gelinliği, fanilası hamam havlısı, şampiyonu, kınası takunyası, sabını, meşrupası cukcuğu , bardağı altılı pasda dakımı bizim Hacı Halil Ağğa susmuş hacı basmacı coşmuş; gelinkıza sormuş damada, hacı hanıma, dünüre, dünür hanıma keşmiş, biçmiş, yığmış tezgaha bazılarını da sarıp sarmalayıp “teşhir edip-etmediği, sadaca mühim doslara tafsiyye” ettiklerini de yan tarafa göz alıcı ne varsa desteleyip, sarmalayıp, paketleyip koymuş gözleri felfecir , dili ha-şa sümmaşa okumuş “-gaynanaya fistan , gaynataya gömlek Hacıhanım Apla’ya çar, fistan, önecek hacım sana da takım elbise gerek” lazım olan olmayan aklına ne gelirse bebelere, gayınnara, görümcelere, baldızlara yakınnara, büyükannelere, evlerdeki dedelere el içine çıkılacak, lazıma baha ermez “-ehemmimi, mühimime tercih etmek ilazım Hacım işimize gelse de, gelmese de” ………. “-hacılık bir humayın gibidir ahiret gardaşım gün çalsa ilekelenir” …….. “-eyisi mi sen beni diğne” yükte hafif, pahada ağır Hali Ağğa susmuş ister-istemez Hacı Arkadaşının bir bildiği vardır “-iyi ki” demiştir, değilse bunlar akıla gelmez, lazıma baha ermez hacı basmacı; Halil Ağanın düğün tedariğini tamamlamış kendinde bulunmayanı sağdan-soldan getirterek bu zamanda böyle dostluk mu varmış herkese bir hecaz arkadaşı gerek Yalavaşlı; kendince bir sürü hesap etmiş Halil Ağa "gelinliği bari kiralık alsak" diyecek olsa "-ne! sen napıyon yau" !…………… "-töbossun olmaz Hacı ben gelinime elin gullandığını gulladırır mıyın heş" dermiş Halil Ağa "-şu varıdı hacım" demeye kalksa ben gözel gelinime eski şey mi gullandıracan sonura hacının gulağına eğilir, "-destur ver hacım, orda bi dur senin bildiğin gadak benim unutduğum mar bişiy biliyoz ki! senin eyinliğine emme ve-lakin illa!!! dediğin gibi bi tedarik görceğsen ged başga yerden al benim malıma garezim mi var arkideş düğün dediğin ömürde bi tefa sen beni diğne ele bakma hacım üş gün sonura ilaf-söz olur, daş yerinde ağırdır, ağırıkan yeyniceklik etme vesveseye gark olup da, kör şeytana uyma sen, gel ben hacı arkideşini, ahret gonşunu diğne hincikinner asri, zamane zaman sana uymaycak, sen zamana uyacan zaman bizim de(ğ)el gari onnarın zamanı, iki gün sonura baş kakıncı olur neme lazım Allah m(uh)afaza sen bana gulak ver sakalını yerine goy güccük hesabı boş ver he hacım!" Halil Ağa; "-hacım şu gerekmez" derse "-amma yaptın sen benim ahretliğimsin sen benim ahiret gonşum orada görüşecez inşa-Allah ne-u zü billah, hekmetinden söval olunmaz.. ne dediykdii sen benim dünna-ahret gardaşımsın damat da benim oğlum-evladım sayılı canımdan sayılı(r) kırkbin kerre maşşallah tühh! tüh! maşşallah suphanallah hu çapıt uçun mu düşünüyossun eh! madem ö(y)le o da bizden oluve(r)siin, lafı mı olur hacım evlat bunnaaa evlat gözümüzün nuru maşallah suphanAllah" ……… “-sen ki Cenab-ı Rabb-il Aleminin mübarek topraklarına yüz sürmüş Cenab-ı Hakk Teala celle celalüh Haziretlerinin mübarek sevgili bi gulu olalak bu haneyi zeyaret ederek, helal rızık kapımıza şeref verdin Allah-ı Azimüş-şan senden razı olsun cennetlik mü’min kulların evliyaların, velilerin, veliyullahların yüzü suyu hormetine lutfet elinden öpeyin mübarek insan şükür sana gözel Irapbım teal-Allah” "-hacım şu hesabı! "-ne! sen bana paramı teklif ediyon len çık şurdan, get başımdan get başka işini gör münafık fasık gullar gibi o ne yauu sana da mı hesap dutacaz get şurdan." velev kii Hacı Ağğa üç gün sonra gittiyse, hecaz arkadaşına bi çalım, bi azamet "-ne! çık len şurdan senden para isteyen mi va(r), düğünde basmalar, parça bezler yağmış adeta hecaz arkadaşından geline, damada sağdıca, çalgıcılara ağır misafir hacı basmacı, maaile Hacı Halil Ağğa! düğünden sonra çıkmışsa haşa huzura selamı almadan daha hesap muhabbete, muhabbet boğulmuş “davşan ganı çay”a bi soluklanma arasında hacı “-hacım şu bizim he…” demeye kalksa “-yau arkideş ne eviyossun” sonra hiddetle bir illallah "-fe! suphan-Allah töbeler töbossun Ya-Rabbim, Ya! Resul-Allah Allahım!, sen bana sabır ver Ya-Rabbim, cık.. cık.. cık! get len şurdan, münafık bir ay sonra tekrar varmışsa; “-bre ğidi çay yetişdirin Hacı Amcanıza” "-hacım hu sepedi boşaldivirin” “-Allah senden razi olsun ………..” “-bi de şu bizim hesap" basmacı ağzına dıkmış lafı "-çık!! çık! Şurdan derhal bi daha da gelme! yüzümü göremezsin vallahi! billahi üçden-dokuza şert osun hakkımı heylal etmen ya hu! el bana ne demez len bizim dostluğumuz paraynan mı sen beni, bu fukara kul hecaz arkadaşını taniyememişsin herhal bizim dosluğumuz bazara gadar deel mezara gadardır evel-Allah!!!.. biz seninen bu fani dünyada arkedeş gerçek dünyada gonşu olcez inşallah onun uçu a(ğ)zından çıkanı kula(ğı)n duysun kulanı eyi aş, sen ne demeğisteyon vetandaş üş guruşa tenezzül eden münezzehtir ha-şaaa, sümmaaaşşşaaa! hu senin bana yaptığın cayiz midir ürüsva mı edecen beni elaleme Allah indinde hesabını sorarın vallah senin yapdığın maazallah garacahillig değil de nedir işallahu Teala günah sayılmaz yövmül gıyamete gadak ezap duyarın ma’az Allah” her gittiğindeki gibi altı ay sonra gene elinde sepedine köyde ne yetişiyosa o günün behrinde basmacının huzuruna vardığında gene aynı teraneler gelsin çaylar, gitsin kahveler Halil Ağa “-bismillah” deyip çayını bile karıştırmadan daha bu defa işi halletmeye kararlı “-Hacım” ters ters bakmış hitdetle gaşlarını çatmış gene Hacı Basmacı “-ulen ne lafdan anlamaz ahretliksin sen yahu de bakalım ne!” "-Hacım ölüm olur, zulüm olur hesabı görüp helallaşalım" dediğinde "-gapımızı çaldın, eyvallah, bereket yağdırdın Rabbil Alemin’de senin ömrüne bereket yağdırsın İnşa-Allah İnşaalla-u Teala her iki dünyan da nura gark olasınn len sanada mı hesap dutacaz, göynünden ne goparsa hunu müynasip gördüm, göynümden bu gopdu de eyvallah Allah cezanı galdırsın get!.... benden yannı gatın gatın helal-hoş ossun." Halil Ağa geldiğine pişman, o(ğ)lanı everdiğine de(ğ)el emme urba uçu Yalavaca geldiğine bin pişman neytse nafile Sücüllü’nün yolunu dutmuş her seferinde bir üç beş n(ih)ayet iki sene sonura Halil Ağa kapıyı çalıp, "hacım hesabı görmeden töbossun getmen mahçup oluyon valla yauv uykularım gaçıyo" der demez, bizim basmacının canına tak etmiş "-ne! sen hesap mı deyon gel görelim hacım gel otur gel bakalım hacım şöyle annacıma bakalım-bakalım bizim kara kaplıya" açmış -eski yazılı - kara kaplı defterin sayfalarını "-Bismillahirrahmanirrahiym!" "-ahret gardaşım hacım" böğün dünya yarın ahret böğün mübarek gün cüm!a gelelim senin urba hesabına gara gaplının ak sayfasına eveeet, evvet Sücüğüllülü gadim dosd Haci Halil Ağ!ğa!" cem’an "-binüçyus liyra!" benyinden ataş fışkırmış senin Halil Ağanın "-ne!" demiş "-hacım neyttin sen Allah-lillah aşkına ben üç yüz bile yoktur deyodum" "-aldığımız bi düğünlük urba" Yalavaşlı, Hacı Basmacı hiddetle çatmış gaşlarını eğmiş çehresini bir müddet beklemiş ne nefes alınmış, ne renk verilmiş "-Haci Efendiiiii" demiş beklemiş, beklemiş tekrar "-Hac(i) Efendi" demiş, "-biz seninen peygamber bazarlığı etdik." "-düğün ediyon, durumun sıkışıktır dedik dile goley iki sene de bekledik, onuna-bununa selam göndermedik bi günden bi ğüne gapını de(v)şirmedik yolunu çevirmedik "Hacı bizim hesap" demedik." "-o ğün deviz şu fiyetti böğün bu fiyet habarın var mı senin ektisattan bu çark nassı dönüyo zannediyon e(n)flasyon va(r), memlikette eflasyon." "-eh! artık bizim de canımıza yetti sen de birez mer(ha)emetli ol, idaret et gari zaten işle(r) kesat, sana göre işler ayna çal-çal oyna senin umurunda mı basmacı hacı ağa boninin mühleti geşmiş, ona keza başga ödemelerimiz de vaa canım burnuma ğeldi vallaha yete(r) gari yau Allan aşgına" “…………….” “-bu ğadar da olmaz gayri ya” ……… "-bak arkıdeş burası bi tecarethana öde! öde, değilse icra galdırıyın valla heciz endiriyin hem valla hem billa me(v)zu tecaret oldumuydu plensipimden şaşman benim annayışım bu feriştahımış annaman bobamı bile diğnemen Hacı Ağğa" Halil Ağa, düşünmüş, "-senet yok, sepet yok desem Allah mafaza, harcandı geyildi, aldıklarımı iade etsem aradan bunca zaman geçti eskidi hacı arkadaşı gene bunu bağrından itmemiş fayız gomuş emme borcunu heş değilse taksitlendirivimiş" de de(ye)cen senin Bıkkanın Halil namı diğer Hacı Halil Ağa tö(v)be gadim dost Hacı Halil Ağğa böyle düğün edivimiş hacı arkadaşı basmacının sayasında! “-gari hinci Allah! duşmanıma dahi böyle basmacı üsdelikde Yalavaşlı, hemi de hacı arkadaşı böylesi dost hele hele gadim dost vermesin” deye dova ederimiş Terziler Ovasından yedi dönüm yer satmış taksitden filan vazgeçmiş, hesabı gapatmış. “-vahtıyla bi dönüm yer satsam oynaya galgıya düğün ederdim” derimiş ne bi da(h)a hacı arkadaşının yanına ğetmiş ne de bi daha o sokakdan, geşmiş ne de hacı da olsa basmacılara etibar etmiş KALİMELER: havut otu: hasır, hasır otu Hicaz: Müslümanların Hac bölgesi basma: pamuklu bez, basmacı:manifaturacı dastar: Sücüllü’ye özgü beyaz pamuklu dokuma baş örtüsü şampuan maşrapa: kulplu tas cukcuk: sürahi (su boşaltırken cukcuk diye ses çıkardığından olmalı velfecir: göz, (kurnazlıkla) ışıl ışıl parlayan göz fistan: kadınların (omuzdan ayağa kadar uzunlukta) giydiği tek parça basma entari önecek/önlük: belden aşağı önü kapatan(60x90) düz çizgi işlemeli dokuma yeğnicek:hafiflik,düşük iş diğne: dinle, kulak ver caiz(Arapça): uygun, münasip, yerinde, geçerli sayılan rüsva: toplumda ayıplanmış, rezil olmuş kimse katın katın: kat-kat, katbe kat fazlasıyla eski yazı: Arap harfleri burada urba;düğün için alınan elbiseleri ifade eder Kadim: çok eski, ezelden beri Peygamber pazarlığında taraflar karşı tarafın teklifini kabul eder, bir itimat söz konusudur |
Çooookkk güzeldi yine...Tebriklerimle...