İyilik, iyilikten, kötülük de kötülükten doğar. buda
Erdem Öztürk
Erdem Öztürk

Neden

Yorum

Neden

0

Yorum

4

Beğeni

0,0

Puan

28

Okunma

Neden

1

Çünkü her şey bir nedenle başlar,
ama hiçbir şey nedenle bitmez;
o yüzden çatıyı buradan kuruyorum,
düşmeden önce eğilen bir cümlenin hizasından,
kırılacağını bilen ama yine de sesini yükselten bir suskunluktan.

Bir yer vardı, adını söylemeyeceğim,
orada durduk biz, durmak sandığımız şeyin aslında ağır bir sürüklenme olduğunu bilmeden,
bir eşiğin tam ortasında, ne içeriye ait ne dışarıdan kurtulmuş,
ayrıntıları sayarsam dağılacak bir yüz ifadesiyle,
zamanın cebinde buruşmuş bir kâğıt gibi bekleyerek.

İçimde bana ait olmayan bir hafiflik dolaşıyordu,
ödünç alınmış bir kahkaha gibi,
bir başkasının yanlışlıkla masada bırakıp gittiği sevinç,
dokunsam suç işleyeceğim kadar yabancı,
dokunmasam içimde çürüyecek kadar ısrarcı.

Bir şey kesiliyordu, evet,
ama bıçak yoktu, el yoktu, niyet bile yoktu,
kendiliğinden yarılan bir anın tam ortasından geçtik,
ikiye bölünen bir suskunluğun
iki tarafında da suçsuz kalamayarak.

Görünene seslendim sonra,
ama adı görünüş değildi,
daha çok gözün alışkanlığına benzeyen bir şeydi,
beni hep yanlış yerimden tanıyan,
ayaklarımdan değil, içimde dolaşan kırılgan çizgilerden.

Derinlik aşağıda değildi,
bunu uzun zaman sonra anladım,
aşağı bakarak değil,
içeri doğru eğilerek düşüyorduk,
ve her düşüş, bir harcama biçimiydi aslında.

Uçurum kelimesini kullanmadım hiç,
çünkü kelimeler bazen fazla doğru,
ben ise daha eksik bir şey anlatmak istiyordum:
bitmeyen bir genişlik,
içinde yankı bile tutmayan bir açıklık.

Yaşlandım mı bilmiyorum,
ama bir şey eskidi içimde,
sahibi ben olmayan bir şey,
bana rağmen omuzlarıma yerleşmiş,
zamanla değil, mekânla aşınmış bir yük gibi.

Bir önceki hâlimi tükettim geçerken,
arkama bakmadım,
çünkü bakmak,
yanan bir izi söndürmeye çalışmak gibiydi,
ve ben külle uğraşacak kadar masum değildim artık.

Ağırdı olan biten,
ama ağırlık kelimesi yetmiyor,
daha çok yavaş bir yanma,
acele etmeyen,
kendini seyreden bir tükenişti bu.

Parlak olan her şey sallanıyordu,
ama ışık saçmak için değil,
dengeyi unutmamak için,
zamanın nabzını tutan ince parçalar gibi,
kırılmadan önce uzun uzun düşünen.

Kalbime gelince,
ona bir isim vermedim,
çünkü adlandırınca sakinleşiyor bazı şeyler,
oysa benim içimdeki,
hafifçe sendeleyen bir bilinçti sadece.

Sersemlik demedim ona,
ama yürürken dünyayı azıcık eğik görüyordum,
kelimeler tam yerlerine oturmuyordu,
ve her cümle,
biraz sonra düşecekmiş gibi duruyordu havada.

Bu yüzden yazıyorum,
bu yüzden çatıyı buradan kuruyorum,
çünkü anlatmak dediğimiz şey,
bir şeyi kurtarmak değil,
onu usulca başka bir yere taşımaktır.

Ve ben,
bana ait olmayan duygularla,
benim olmayan bir yaşlanmayı sırtlanarak,
hiçbir imgeyi geri çağırmadan,
sadece nedenini bırakarak gidiyorum buradan.

2

Çünkü bir neden bitmez,
sadece yer değiştirir;
ilk şiirin bıraktığı yerden değil,
orada artık durulamayacağı için
bir adım yanından başlıyorum.

Bazı şeyler konuşuldukça eksilir,
o yüzden şimdi sessizliğin uzun cümlelerini kuruyorum,
virgülleri bol, nefesi dar,
sonu özellikle geciken cümleler bunlar,
çünkü acele eden her anlam yalan söylüyor.

Bir yerde durmadık biz aslında,
bir yerde çözülmeye başladık,
ip gibi, düğüm gibi değil,
daha çok eski bir kumaşın
dokuna dokuna incelmesi gibi.

İçimde taşıdığım yük hâlâ bana ait değil,
ama artık yabancı da sayılmaz,
birlikte susmayı öğrendik,
aynı köşelerde eskidik,
aynı kelimelerden kaçındık.

Sevinç denilen şeyin adını anmıyorum yine,
çünkü adı geçince hemen çoğalıyor,
oysaki ben azalan bir şeyden söz ediyorum,
artan gibi görünen,
ama içten içe çekilen bir şeyden.

Bir kesik vardı önceki yerde,
şimdi onun izi var sadece,
iyileşmiş gibi duran ama
hava değişince sızlayan,
varlığını unutturup yokluğunu dayatan.

Görmekle anlamak arasındaki mesafeyi
uzun uzun düşündüm,
ikisi de gözle başlıyor sanıyordum,
oysa biri alışkanlık,
öteki cesaret istiyormuş.

Derinlik hâlâ aşağıda değil,
bunu tekrar ediyorum kendime,
çünkü insan bildiği yanlışı
bile isteye sürdürmekte ustadır,
doğruyu ise hemen unutmakta.

Bir açıklık var içimde,
doldurulacak sanılan,
ama her şey sığarken
kendisi büyüyen,
neyle temas etse genişleyen.

Yaş almak kelimesini kullanmıyorum,
çünkü olan biten bununla ilgili değil,
daha çok geride kalan bir gölgenin
yavaş yavaş koyulaşması,
ışık değiştikçe yerini unutmaması gibi.

Eski hâlimi özlemiyorum,
çünkü o hâl beni taşımıyordu,
ben onu taşıyordum,
ve her taşıma,
bir gün bırakılmak içindir zaten.

Yanma hâlâ sürüyor,
ama artık seyirlik değil,
içerden içerden olan bir şey bu,
alevi olmayan,
dumanı bile kendine saklayan.

Parlak olan yine sallanıyor,
ama bu kez denge aramıyor,
sadece düşeceği yeri
önceden yokluyor,
yerçekimine alışmak için.

Kalp meselesine tekrar geliyorum,
çünkü ne kadar dolanırsam dolanayım
hep orada kesiliyor yol,
sanki her düşünce
oraya çarpıp geri dönüyor.

O sersemlik hâli derinleşti,
ama korkutmuyor artık,
çünkü insan en çok
sürekli ayık olmaktan yoruluyor,
hafif sarhoşluk bazen merhamet.

Cümleler hâlâ tam oturmuyor,
ama bu bir kusur değil artık,
bilerek eksik bırakıyorum bazı yerleri,
okuyan doldursun diye değil,
boşluk kalsın diye.

Çatıyı yeniden kurmuyorum,
çünkü bu devam bir inşa değil,
öncekinin altında
yaşamaya razı gelmiş bir düşünce,
başını eğmeyi öğrenmiş bir anlam.

Ve neden sorusu hâlâ ortada,
ama artık cevap beklemiyor,
sadece duruyor,
bir ağırlık gibi değil,
bir eşlik gibi.

Belki de bütün mesele bu,
bana ait olmayan şeylerle
yan yana durabilmek,
onları sahiplenmeden,
onlar tarafından taşınmadan.

Burada bitmiyor,
ama burada susuyor,
çünkü bazı devamlar
yazıyla değil,
zamanla tamamlanır.

3

Çünkü bir üçleme ancak susarak tamamlanır,
söylenmiş her şeyin içinden çekilip kalan tortuyla,
nedenin artık soru olmaktan çıktığı,
cevabın da yük olmaktan vazgeçtiği bir eşikteyiz şimdi,
ve ben buraya, adını anmadan geldim.

Öncekilerde bıraktığım izler
beni takip etmedi bu kez,
çünkü iz dediğin şey,
ancak bakıldığında vardır,
ben artık yürürken geriye bakmıyorum.

Bir zamanlar beni taşıyan zemin
sessizce yer değiştirdi,
fark etmedim önce,
insan en çok alıştığı şey değişince körleşir,
sonra anladım: düşmüyordum, yer değiştiriyordum.

İçimdeki yabancılık azalmadı,
ama tehdit de olmaktan çıktı,
aynı odada uzun süre kalan iki yabancı gibi,
konuşmadan anlaşmayı öğrendik,
aynı havayı soluyarak.

Sevinçle arama mesafe koydum,
üzüntüyle de,
ikisi de fazla gürültülü artık,
ben daha çok aralarında kalan
isimsiz hâli dinliyorum.

Kesilen şeyler tamamlanmıyor,
bunu kabullendim,
her yarık bir davet değil,
bazıları sadece hava alsın diye açılır,
ve kapanması gerekmez.

Görmekle ilgili iddiam kalmadı,
anlamakla da,
ikisi de insanı yoran meziyetler,
şimdi daha çok
yanından geçip bozmamayı önemsiyorum.

Derinlik hâlâ içerde,
ama artık araştırmıyorum,
her kazı bir şeyi ortaya çıkarırken
başka bir şeyi gömer,
ben gömülenlerle yaşamayı seçtim.

Yaş dediğimiz şey
takvim işi değilmiş meğer,
aynı soruya
kaçıncı kez sessiz kaldığınla ölçülüyormuş,
ve ben epey sustum.

Eski hâllerimle barış imzalamadım,
ama savaş da açmadım,
onları oldukları yerde bıraktım,
bir müze gibi değil,
bir depo gibi.

Yanma bitti mi bilmiyorum,
ama artık ışık üretmiyor,
sadece sıcak tutuyor,
insanı ayakta tutan şey de çoğu zaman budur zaten,
parlamak değil, donmamak.

Sallanan hiçbir şeye tutunmuyorum,
duran hiçbir şeyi de kutsamıyorum,
denge,
iki uçtan da vazgeçebilme cesaretiymiş,
bunu geç öğrendim.

Kalp dediğimiz o merkez
artık karar vermiyor,
sadece ritim tutuyor,
hayatın kararsızlığına eşlik eden
inatçı bir tempo gibi.

Sersemlik yerini yorgun bir berraklığa bıraktı,
her şey net değil,
ama bulanık da değil,
tam olarak olması gerektiği kadar eksik,
tam olarak taşınabileceği kadar ağır.

Cümlelerim hâlâ uzun,
çünkü kısaltmak,
bazı şeyleri inkâr etmektir,
ben inkâr etmiyorum artık,
sadece uzatıyorum, yayarak, incitmeden.

Çatıya gelince,
onu sökmüyorum,
yeniden de kurmuyorum,
altında yaşamayı öğreniyorum,
yağmurun sesini ayırt ederek.

Neden sorusu burada son kez duruyor,
cevap vermek için değil,
selam vermek için,
bir yol arkadaşına başını eğer gibi,
fazla yakınlaşmadan.

Ve şimdi bitiriyorum,
ama kapatmıyorum,
çünkü bazı sonlar
kilit değil,
perde ister.

Bu şiiri sessiz ve burada yazmayacağım bir dua ile bitiriyorum,
çünkü insan en çok
anlayamadığı yerde yakar,
en doğru cümleyi
diz çökerek kurar.

Neden mi Dua;

Yüküm hafiflesin diye değil, taşıyabileyim diye dua
Beni benden sakla, bana rağmen beni koru diye dua

...

Amin.

Paylaş:
4 Beğeni
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Şiiri Değerlendirin
 
Neden Şiirine Yorum Yap
Okuduğunuz Neden şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Neden şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL