0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
18
Okunma
Bu kez konu bir kalp değil,
bir aşk hiç değil.
Bu kez şiir,
kapatılmış bir havaalanı radarının içinden konuşuyor.
Ben bir sinyalim,
kimseye ulaşamamış.
Gökyüzünde unutulmuş uçakların
kemik seslerini dinliyorum geceleri.
Pistte büyüyen otlar var,
uçuş numaralarıyla vaftiz edilmiş.
Kule kapalı.
Camlar pas tutmuş bir gelecek gibi.
Bir zamanlar buradan
“inişe geçebilirsiniz” denmişti insanlara,
şimdi kimseye
“kalabilirsiniz” bile denmiyor.
Rüzgâr,
eski anonsları tekrar ediyor:
gecikmeli hayatlar,
iptal edilmiş umutlar,
bagaj bandında dönüp duran
sahipsiz kaderler.
Ben bir radarım,
herkesi gördüm
kimse beni fark etmedi.
İnsanlar geçerken
kendi içlerinden kaçırdıkları uçuşlara
bilet kesiyordum gizlice.
Bir çocuk vardı bir keresinde,
tel örgülerin arkasından
gökyüzüne el sallayan.
Onu hâlâ tarıyorum ekranda,
belki büyümüştür,
belki düşmüştür,
belki de hâlâ bir yere varamamıştır.
Elektrik kesildi.
Ekran karardı.
Ama ben kapanmadım.
Bazı makineler vardır,
unutuldukça çalışır.
Eğer bir gece
hiç bilmediğin bir yerden
içine ince bir uğultu düşerse,
bil ki
bir radar seni hatırlamıştır.
Ve sana şunu fısıldıyordur:
İniş serbest.
Ama kalmak…
kimsenin sorumluluğunda değil.