0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
10
Okunma
Sesin kulağımda kaldı,
gülüşün aklımın en aydınlık yerinde dondu.
İsmini her an dilimde taşıyorum,
sanki söylersem geri dönecekmişsin gibi…
Sen şimdi topraktasın canım evladım,
ben ise her nefeste biraz daha eksiliyorum.
Toprak seni saklıyor
ama acı beni bırakmıyor.
Geceleri yastığıma değil,
yüreğimin en derin yerine ağlıyorum.
Kimse duymuyor,
çünkü evlat acısı sessiz çığlıklarla yaşanıyor.
Ve bil ki oğlum,
bu sızı geçmek için değil,
benimle yaşamak için yerleşti içime.
Sabahlar sensiz doğuyor,
akşamlar sensiz kararıyor.
Günler ilerliyor ama ben
senin kaldığın yerde bekliyorum hâlâ.
Mezarına yağan yağmur
benim gözlerimden eksilmiyor.
Toprak seni sararken
acı beni boğuyor.
Herkes “alışılır” diyor,
alışılan yokluk değil;
sadece susarak taşımayı öğreniyorsun
kalbini parçalayan şeyi.
Adını anmasam boğazım düğüm,
ansam nefesim yarım kalıyor.
Sen yokken ben tamamlanamıyorum oğlum,
çünkü bir anne evladını
yüreğinde değil,
hayatının tam ortasında kaybediyor.
Ve geceler…
En çok geceler soruyor seni.
Herkes uyuduğunda
ben senin uyanık kalmış yokluğunla
baş başa kalıyorum.
Duvarlar adını biliyor,
oda sessiz ama içim gürültü.
Seni doğurduğum günü hatırlıyorum,
bir de seni toprağa verdiğim günü.
İkisi de aynı bedende,
aynı yürekte yaşanıyor.
Biri can verdi bana,
diğeri canımdan aldı.
Anneliğim yarım kaldı oğlum,
kollarım boş,
kalbim eksik.
Sana sarılamadığım her gün
bir ömür gibi ağır.
İnsanlar hayata devam ediyor,
ben sadece nefes alıyorum.
Çünkü yaşam,
evladını toprağa verdiğin gün
anlamını sessizce bırakıp gidiyor.
Ve zaman…
adı var ama merhemi yok.
Takvimler ilerliyor,
ben aynı günde takılı kalıyorum.
Senin sustuğun yerde
hayatın sesi kesiliyor.
Bir annenin duası yarım kalmaz derler,
ben her duamda seni tamamlıyorum.
Allah’a emanet ettim seni
ama yüreğimi edemedim,
o hâlâ sende kaldı.
Gülüşün bazen bir rüzgâr gibi
odadan geçiyor sanıyorum,
ardımdan adımı fısıldıyorsun gibi…
Sonra sessizlik çöküyor
ve gerçek bir kez daha
acımasızca hatırlatıyor kendini.
Sen büyüyecektin,
ben saçına ak düşmesini izleyecektim.
Hayallerimizi
bir mezar taşının yanına bıraktık,
üzeri toprak oldu
ama acısı diri kaldı.
Kimse anlamıyor oğlum,
anlatılmıyor bu yangın.
Evlat acısı
kelimelere sığmıyor,
yüreğe sığıp
ömür boyu taşınıyor.
Ve şimdi…
sözler de yoruldu.
Sesin hâlâ kulağımda,
gülüşün aklımda donuk bir ışık gibi.
İsmin dilimde;
söylesem kanıyor,
susam boğuluyorum.
Sen toprakta yatıyorsun,
ben hayatta kalıyorum sadece.
Ne alıştım,
ne kabullendim.
Bir annenin evladına vedası yoktur çünkü.
Senden geriye kalan
zamanla hafifleyen bir acı değil;
ömür boyu taşınan,
her nefeste yeniden kanayan
bir yokluk.
Ve bil oğlum…
ben seni toprağa bırakmadım,
sadece ellerimden düştün.
Kalbimde hâlâ yaşıyorsun.
Ama en ağır gerçeği de öğrendim:
Bir anne,
evladını kaybettikten sonra
ölmez…
Sadece
eksik eksik
yaşamaya mahkûm olur.