2
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
47
Okunma
Ben kırmızıya boyanmadım, ben kırmızıdan geçtim.
Ateş sandılar, oysa ben yanarak öğrenen bir gül’düm.
Kalbim uzun süre, kendine yol bulamadı.
İnsanlara baktım, yüzler gördüm,
Kendime baktım, yaralar gördüm,
Her yara bir kapıydı, her kapının ardında, adını bilmediğim bir dua vardı.
Beni anlamadılar. Olsun!
Anlaşılmak, kalabalık bir talep.
Ben susmayı öğrendim; çünkü bazı hakikatler, sese değil,
sabırla bekleyen bir kalbe iner.
"Nefs" dediler içimdeki gürültüye.
Kalp dediler içimdeki sessizliğe.
Ben ikisini de dinledim.
Ama yürüdüğüm yol, sessiz olanın yoluydu.
Çünkü Hak, yüksek sesle çağırmaz.
Kırıldım. Ama kırılmak, dağılmak değildir.
Kırılmak, ışığın içeri girmesi için, açılan yerdir.
Ben oradan sızdım dünyaya.
Bir kadın yürüdü içimde,
omuzlarında yüzyıllık suskunluk.
Bir filozof düşündü içimde, sorularını kanatarak.
Bir derviş sustu içimde, her şeyi bilmenin yükünü bırakıp.
Ben ne tam dünyaya aitim, ne de bütünüyle uzak.
Bir eşiğin adıyım ben.
Ne giriyorum, ne çıkıyorum.
Sadece bekliyorum.
Çünkü bazı çağrılar, aceleyle cevaplanmaz.
Kırmızı hâlâ üzerimde.
Ama bu bir renk değil artık.
Bu, acıdan geçmiş bir merhamet,
yalnızlıktan damıtılmış bir bilgelik,
ve yalnızca Hakk’a saklanan
bir aşk.
Ben anlatmıyorum kendimi.
Ben yanıyorum, yanıyorum..
5.0
100% (1)