0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
36
Okunma
Duygular kendiliğinden ölmez,
Bir gül bile solmadan önce rüzgâra sorar,
Hangi el dokundu bana bu kadar hoyrat,
Hangi göz görmedi içimde biriken fırtınayı…
İnce düşünen herkesin kalbini kuruttunuz,
Geceleri avuçlarının içine alıp saklayanları,
Bir sözün ağırlığıyla sessiz kalmayı seçenleri,
Her darbeyi kendi içine gömenleri…
Sonra da çıkıp neden duvar gibi olmuşlar diyorsunuz,
Sanki o taşları siz taşımadınız sırtlarına,
Sanki o yaraları siz çizmediniz damarlarına,
Sanki bir gün bile anlamaya uğraştınız da
Cevap bulamadınız gibi…
Bilmez misiniz, kimse durduk yere susmaz,
Kimse durduk yere sertleşmez,
Her suskunun altında bir çığlık gömülüdür,
Her soğukluğun ardında bir yangın.
Ama siz ateşi gördüğünüz yerde külü suçlarsınız.
İçinde bahar taşıyan ne çok insan vardı bir zamanlar,
Bir gülüşüyle sokakları aydınlatan,
Bir merhabasıyla omuzlardan yük alan,
Ama şimdi hepsi gölgesiyle konuşuyor,
Çünkü ışıklarını söndürmek için
Ne çok uğraştınız…
Kalpleri kurutan sizdiniz,
Sonra “neden böyle oldular” diye soruyorsunuz.
Çünkü kırık bir kalbe
El uzatmak yerine taş attınız,
Yumuşak bir cümle kurmak yerine
En sert harfi seçtiniz.
Ve herkes bir gün öğrenir:
İnsanı duvar yapan,
Kendini savunmak değil,
Defalarca inanıp defalarca yanılmaktır.
Şimdi bakın iyi,
O duvarların arkasında hâlâ bir çocuk ağlıyor,
Kimseye belli etmeden,
Kimseye güvenemeden,
Çünkü sevgi sandığı her el
Sırtına bir çizik daha bıraktı.
Ve belki bir gün,
O duvarı yıkacak biri gelir dersiniz.
Ama bilmezsiniz,
Yıkılan her duvarın altında
Yine en çok o kalp kalır.
Duygular ölmedi,
Sadece saklandı.
Artık eskisi gibi değil,
Kime açılacağını
Kime kapanacağını bilen bir yaraya dönüştü.
Ve siz hâlâ anlamadınız:
Kimse duvar olmak istemez,
Ama herkes bir gün
O duvarın arkasına saklanmak zorunda bırakılır.
Kadir TURGUT