0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
169
Okunma

Yalnızlık Ormanı
Yalnızım.
Ama bu yalnızlık, bir eksilme değil;
bir tamamlanma biçimi artık.
Çünkü öğrendim —
kalabalıklarda insan kendini unutur,
sessizlikte hatırlar...
Yürüdüğüm bu orman,
benim iç dünyamın yeşermiş hâli sanki.
Kökleri geçmişime uzanıyor,
dalları geleceğe.
Ve ben, tam ortasında duruyorum,
bir ağaç kadar sabırla,
bir yaprak kadar kırılgan.
Her adımda bir yaprak hışırtısı,
sanki eski bir dostun fısıldaması gibi:
“Unutma, seninle konuşan rüzgâr,
senden bir parça taşır her esişinde.”
Güneş ışığı, dalların arasından
ince bir merhamet gibi süzülüyor yüzüme.
Ne tamamen aydınlık,
ne de tamamen gölge…
Tıpkı hayat gibi;
ne bütünüyle gülüş, ne de hep ağlayış...
Yalnızlık bazen korkutur insanı,
ama bu ormanda anlıyorum ki,
insan en çok kalabalıklarda kayboluyor.
Oysa burada,
her nefes bir dua,
her sessizlik bir hikâye...
Bir kuş ötüyor uzakta,
belki bana değil ama içimdeki çocuğa.
Ve o çocuk gülümsüyor,
“Bak,” diyor, “yıllardır seni burada bekliyordum.”
O an,
bütün gürültüler susuyor içimde.
Kalbim, uzun zamandır unuttuğu bir dili
yeniden konuşuyor.
Ve fısıldıyor ağaçlar hep bir ağızdan:
“Yalnız değilsin…
Sadece nihayet kendinsin.”
Erol Kekeç/09.11.2025/Sancaktepe/İST