1
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
123
Okunma
Kırılınca el, ayak değil ki alçıya sarılsın,
Kalp kırılırsa, içine döner acı.
Ne sargısı vardır, ne ilacı…
Sadece susmayı öğrenir insan.
Bir zamanlar gülüşlerinle ışıldardı dünya,
Şimdi o gülüşlerin yankısı bile yorgun.
Geçmiş —
bir odadır, kapısı hep aralık,
Girsen acıtır, çıkamazsın da.
Anılar,
tozlu bir rafta unutulmuş kitaplar gibi,
Her açıldığında aynı yeri kanatır.
Bazı cümleleri ezberinde tutarsın,
bazılarını hiç okumamış gibi davranırsın,
ama bilirsin —
hepsi senindir.
Zaman dedikleri,
yalnızca alışmakmış aslında,
unutmak değil.
Bir sabah aynaya baktığında fark edersin;
artık eskisi gibi bakmıyorsun hayata,
çünkü kalbinin bir yanı hâlâ geçmişte,
ve orası hiç büyümüyor.
Bazen bir şarkı dokunur yarana,
bazen rüzgârın sesi getirir eski bir sesi,
ve bir anda
tüm hatıralar sıraya girer kalbinin önünde,
“Bizi hatırla” der gibi.
Oysa sen,
artık hatırlamaktan yorulmuşsundur.
Ama bilirsin,
her hatıra biraz sensin,
her acı biraz senin hikâyen.
Ve sonunda,
kırık kalbinle el sıkışırsın:
“Tamir olamadık belki,
ama hâlâ yaşıyoruz.”
Çünkü bilirsin;
Kırılınca el, ayak değil ki alçıya sarılsın,
Kalp kırılır,
ama içinden bir şiir doğar.
Ve o şiir —
senin geçmişindir,
ama aynı zamanda
yeniden başlamanın en sessiz şeklidir.
— ✒️ Kadir TURGUT
5.0
100% (5)