1
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
414
Okunma
Solgun ayvalar,
içi dışına çoğalan nar tanelerim.
Bugün yine geçmişe yürür ayaklarım,
toz içinde, pas içinde.
Yar uyanır,
başka kolların sarılışında.
Sofrası bir başına adamlarla dolu akşamın—
dil altı hapı,
bir yudum şımarık rakı,
yanında zamansız göçüp giden su....
Ve ben, vedaların koltuk değneğiyle yürüyen şiirlerimle,
herkesin bildiği o yere çıkarım:
hem yüksek,
hem de ayak altı.
Dedim ya,
tam şurada son nefesini vermek üzere Eylül,
ve ben, kalbime inatlaşan yar kokusu
ötesi ölümsüzlükle mühürlü.
Bir aklın dokunmadığı sesler
kanat açar.
Bedenim,
acıya yeni doğmuş bir rüzgâr gibi
nefes alıp verir.
Ben gitmeye en hüzün:
erken dönenlere,
kapım kırk bin kilitli sır...
Ertesi güne göçen kuşların kanadını,
griye sinmiş bulutların kabarışını,
dalgın dalgaların kayalara sakar vuruşunu
belki göremem,
ama duyarım içimin taşkın seslerinde.
Mevsimle özlemim büyür,
usul boylumun yüzünden—
bin kat,
bin yara olarak
"işte neylesem kapanmıyor ..!"
Aylardan Eylül, burun havada;
ayaz bedenine sinmiş—bekle ki yaz gelsin,
iğde çiçeğim
bekle ....!
27-09-2025
.... ..... ....
zaralıcan
5.0
100% (6)