SONSUZLUĞUN KÖPÜREN KIYISI
SONSUZLUĞUN KÖPÜREN KIYISI
sonra hayallerim söküldü gözümden dokununca gecenin karanlığına karanlık ki ucunda bir aydınlığa gebe olup çekiyor ağrılı doğum sancısı ve ben öylesine ardımız sıra gelen rüyaları görmenin tadına varıyorum çırılçıplak uzaklıktan ve görüyorum koşulsuz ızdıraplar için menzili hesaplanmış her acı hissettirmezken kendini duyurmazken bile görüyorum sarmaş dolaş rüzgarlarla yaklaşan hırsın ve izin suretini nasıldır seni tedirgin eden bu sonsuzluk nasıl kaybolmaktasın ki terk ederek içindeki her haykırışı her umudu ki ne varsa siyah ve derin her notayı vuracak kadar bir çığlık oldu çabucak büyütemem seni sebepsin evrendeki acının perdesine bir ürpertisin sağda solda kalmış hayatın olmazdı duymamak çıldıran sessizliğini yüreğinin o yenilikçi kıpırdayan sancıların o hırpalanmış bütün zamanlarda yeşeren tutkunun söylesene kim inmek istemez bir sağnak gibi bocalayan düşlere görmek ve deymek için gündüzleri de geceleri de aynı dili konuşmamıştır sonsuzluğun köpüren kıyısında ve inanmamışsa eğer göğe göz kamaştıran hangi hasret vurmamıştır öfkesini güz dökümü gibi ve kaybolmadan göze alıp da gitmemiştir gezginci bir kuş ağıtında derler mi şimdi azarlanmış hayallerin kuşatmasında hangi umuttur bizi çoğaltan hangi izi inceliklerin zorlu bir aşamada sarsacak olan ömrü o saran hüzünleri ve ustalardan mutasyonlardan nice umut beslediğimiz o tanrılar ki tek bir söz bile edemediler bildik bileli değil midir başka türlüde gitmek nadası bitmiş düşleri incitmeden kaybetmeden rüzgarını bitirerek bir acıyı bir başka sevinçle ve damlarcasına çoğalıp sanki bir uzaklığa varmak tadında yoksa neye doldurur bunca acıyı bu yürek ve o hakikat ne diye sarar durur zamanın törpülenmiş yarasını şimdi ben yerleşerek bir yerine bir fırtınanın hangi türküyü okudumsa yarım kalan önce toprak sızladı hangi vadisine yürüdüysem belleğimin saydam bir zaman aktı bahanesiz sonsuzluğa |