0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
144
Okunma
Uyanış ve Arayış
Sessizliğin boğduğu yorgun şehirde,
Bir kılıç gibi keskinleşir sancılar.
Dudaklarımda mühürlü bir fısıltı:
"Böyle mi olacaktı dünya?"
Gözler semaya bakar, sorular yankılanır:
Zulme secde eden insan nasıl dirilir?
Özgürlük suskun yüreklere nasıl iner?
Sükût zindanı hangi nefesle yıkılır?
Ben bir müminim!
Bana yüklenen emaneti taşıyan,
Mazlumun duasında yankılanan,
Adaletin özlemiyle yanıp tutuşan!
La ilahe! dedim,
Sahte ilahları toprağa gömdüm,
Zulme hüküm giydirenlerin tahtlarını
Bir secdeyle yerle bir ettim.
İllallah! dedim,
Ruhum Rahman’ın nuruyla arındı,
Yeryüzü adaletle yeşerdi,
Özgürlük ruhumda can buldu.
Ama şehirler hâlâ yorgun,
Sokaklar suskun, gözler uykuda…
Bense uyanmışım, çağrıyı duymuşum,
Ve sükûtun zincirlerini kırmaya ant içmişim!
Ey uyuyan kalpler!
Hangi yalan sizi bu kadar kandırdı?
Hangi korku gözlerinizi mühürledi?
Hangi kavalın peşinde mezbahaya yürüdünüz?
Şimdi size bir ültimatom bırakıyorum!
Zincirlerinizi kırın, secdenizi özgür kılın!
Suskunluğu değil, hakikati giyinin!
Adaletin, rahmetin, kardeşliğin sancağını kaldırın!
Çünkü karanlık uzun sürmez,
Ve hakikat doğmaya mahkûmdur!
Karanlığa Karşı Direniş
Ben, düşen bir bayrağı kaldırmaya ant içmişim,
Ben, hakikatin suskunluğa yenilmesine razı olmam!
Gözleri mühürlenmiş, dilleri bağlanmış bir çağda
Hakkın kılıcıyla zulmü parçalamaya geldim!
Yalancı tahtların gölgesinde uyutulanlar!
Kaç asır geçti de uyanmadınız hâlâ?
Hangi zehir üflendi de kanınıza,
Kendi prangalarınızı kutsar oldunuz?
Ben geldim!
Mazlumun ahı dudaklarımda yankı,
Yetimin gözyaşı elimde bir kılıç,
Adaletsizliği devirecek bir fırtına gibi geldim!
Korku tahtını yıkmaya geldim!
Kul olmaktan çıkıp köleleşenlerin,
Haksızlığa boyun eğenlerin,
Susturulmuş vicdanların,
Silinmiş hafızaların,
Sahte ilahlar önünde diz çökenlerin,
Sarsılmaya mahkûm düzenlerini paramparça etmeye geldim!
Ey zalimler!
Gücünüzü putlaştıranlar!
İnsanları sürü belleyip kasanıza bıçak taşıyanlar!
Mazlumları arpa, buğday ya da hiç,
İnsanı köle, inancı pazarlık sananlar!
Size diyorum:
Karanlık uzun sürmez,
Ve hesap gününe mahkûmsunuz!
Ben geldim!
Gözleriyle kalem kuşananlar için,
Sözleriyle kıyam çağıranlar için,
Hakkı haykıran, secdesiyle dirilenler için,
Şahit olsun yıldızlar, ben geldim!
İman ve Savaş
Ben, suskunluğu haram kılan bir inancın evladıyım,
Ben, adaleti yeryüzüne mühürleyen bir ahdin bekçisiyim!
Ölüm, yoluma tuzak kursa da korkmam,
Çünkü ben bu dünyaya, sadece yaşamak için değil,
Hakkı diriltmek için geldim!
Her çağda bir Firavun vardı,
Her şehirde bir Nemrut,
Her yüzyılda, insanı kullara kul edenler…
Ve her çağda, secdesini yalnız Rahman’a adayan
Bir Musa, bir İbrahim çıktı.
Şimdi zaman bizim zamanımız!
Şimdi zulmü durdurma vaktimiz!
Sapan taşıyla devleri yıkan bir Davud gibi,
Ölümün üstüne yürüyen bir Hüseyin gibi,
Zindanı secdeyle aydınlatan bir Yusuf gibi
Sözümüzle, özümüzle, mücadelemizle varız!
Ey zalimler!
Siz kalelerinize çekildiniz,
Duvarlarınızı yükselttiniz,
Hakikatin sesini kısmaya çalıştınız.
Ama bilmez misiniz ki,
Adaletin rüzgârı,
Taş duvarları yıkar!
Ben geldim, imanın ışığını taşımaya,
Ben geldim, yalanın karanlığını dağıtmaya!
Ölümü öldürenlerin safındayım,
Zulme karşı, sabırla bileylenmiş bir kılıcım.
Şahit olsun gökyüzü ve toprak,
Ben geldim!
Zaferin Bedeli
Kanla sulanmış bir yolun yolcusuyum ben,
İman göğsümde zırh, secde dizimde kılıç!
Ağlamaktan vazgeçmiş gözlerle,
Susmayı unutan bir yürekle yürüyorum.
Şahit olun ey dağlar, taşlar, rüzgârlar!
Bu dava bir çocuk gibi büyütüldü,
Gözyaşıyla, çileyle, sabırla sulandı,
Ve artık vakti geldi; zafer çığlığı yükseliyor!
Ama zafer, gökten inen bir hediye değildir!
Onu hak edenler, kanlarıyla mühürler adlarını!
O öyle bir mühürdür ki,
Düşman bile inkâr edemez şahitliğini!
Ey kardeşim!
Eğer istiyorsan cenneti,
Eğer istiyorsan adaleti,
Bilesin ki bu yol,
Gül bahçesi değil,
Bağrına hançer saplayan dikenlerle doludur!
Zulme baş eğenler, rahata sarılanlar,
Ganimet için koşanlar,
Zaferi ancak uzaktan seyredebilirler!
Çünkü zafer, yalnızca hakkı ayakta tutanlarındır!
Ben geldim!
Sırtımı dünyaya dönmeye,
Ölüme tebessüm etmeye,
Şehadeti en güzel yazıyla imzalamaya geldim!
Bu yolda yorulmak yok, durmak yok, yılmak yok!
Ve şahit olsun yıldızlar, güneş ve ay,
Biz buradayız, biz varız, biz kazanacağız!
Mücadelenin Mirası
Ben bir adım attım,
Siz de atın!
Ben bir söz söyledim,
Siz de söyleyin!
Ben bir bayrak kaldırdım,
Ve şimdi onu sizin omuzlarınıza bırakıyorum!
Bu dava, bir fidan gibi toprağa dikildi,
Onu kan suladı, gözyaşı besledi,
Ve şimdi, adaletin kökleriyle yükseliyor göklere!
Bu dava, ne bir insanın, ne bir neslin malıdır,
Bu dava ebedîdir, mukaddestir,
Bu dava, emanettir!
Ey gençler!
Siz ki toprağın bağrına ekilen tohumlarsınız,
Siz ki hakikat güneşinde büyüyen fidanlarsınız!
Siz ki tağutların tahtlarını sarsan rüzgârlarsınız!
Zalimin uykusunu kaçıran gök gürültüsüsünüz!
Siz ki kıyamı, secdeyi, şehadeti kuşanmışsınız!
Unutmayın:
Hak geldiğinde batıl yok olmaya mahkûmdur!
Zulüm ebedî değildir, ama adalet ölümsüzdür!
Siz, suskun bir çağın sesi olacaksınız,
Siz, yeryüzünü adaletle imar edenler olacaksınız!
Ve ben…
Eğer bu kelimeler, bir yürekte yangın olur da,
Bir tek kişi dahi kıyam ederse,
Bilirim ki ölümsüzlüğü tattım.
Ben gidiyorum,
Ama mücadelem kalıyor!
Ben susuyorum,
Ama hakikat konuşmaya devam ediyor!
Ben toprağa düşüyorum,
Ama neslim, davam, mirasım dimdik ayakta duruyor!
Şahit olsun gökler, toprak, zaman ve kader,
Bu davayı kimse susturamaz!
Ve şahit olsun Allah,
Biz buradayız, biz varız, biz kazanacağız!
Erol Kekeç/31.01.2025/Sancaktepe/İST
5.0
100% (1)