İlletim…
İLLETİM…
Serum beni uyuttu. Evet bir genç omzuma dokunuş ile uyandırdı. Uzun zamandır hiç böyle tuhaf hissetmemiştim kendimi, sanırım iyi hastayım. Sen anlamıştın, kimse anlamadı oysa. Uyuya kalmam normal mi metroda? İlk defa bu kadar yaşlı, bu kadar sahipsiz hissediyordum bir küfür gibi eskimiş yalnızlıklarımı... Tek bir söz kadar anlamsız, bir andan’mış kadar aptal, bir yol kadar bağamsız... Özgürlük kadar yalan, sevmek gibi sahipsiz, bir şiir kadar yalnızlığım, ben anılar kadar hissiz, ölümcül aşk kadar zehirli, bir grup gibi, ötedeki bir kalp gibi, solcu bir ışık gibi, ışık dolu avucu annem kadar yüzü nurlu, babam kadar çaresiz... Çocukluğum yoksun, yoksul soba kenarı evde elektrik yok, umutlar mum ışığında yanıyor, okul fişlerinde Ali ata bakmaktan usanıp, oya topu bırakmak zorunda kalıyordu. Sokağımız bir kış ayazında, ışıklarda mendil satan çocuğun elleri kadar üşümüştü, sonra sokağa bahar gelmişti. Sen müberra ablanın üst katına taşınmıştın, mart ayında suya düşen cemre ile nisanın ilk yağmurundan üstüme üç beş damla olup, yolunu şaşırıp, yağmıştın... Renklerin alfabesi gibisin her karşılaştığımızda, yeşil giyiyordun dün sabah, baharı sokuyodun aklıma... Çiçekli elbisen stabiliteli yaz başlangıcında sararıyordu. Sonbahar da göçüyor yağan kar ile, kış ortasında ben kanserin bir hastalık olduğunu senden sonra öğrenmek zorunda kaldım, nasıl bir canavar olduğunu bu hastalığın anlattın bana... Çaresizliğini peşine takarmış genç yaşta, yıkarmış insanı, cahildim çaresizdim ve ben seni çok sevmiştim, yalnızlığım benim, illetim, ben seni çok sevmiştim... Yunus Yaşar 26.12.2024 |