L'uomo İn Croce- Çarmıhtaki Adam
yine hece hece
seni düşünmekteyim her gece gibi isyanıma heveslerime iki sayfa arasında kuruttuğum yapraklar gibi ani gidişi bende bir zerre gençlik bırakmadı ki kah sevildim kah nefret ettim bazen ağladım bazen güldüm nefretim şu karanlık şehri titretti kah ateşin kaderine düştüm alevlerde yandım yanmasına ama dumanlarda bir tek ben boğuldum arşivlerde gizli beyaz sayfalarda kara bir leke diye geçti adım kah duyuldum kah sağırdım bazen kırıldım bazen kırdım evet kırk beş yaşındayım kırk beş yıl kırk gün kırk gecedir ölüyüm kah parladım kah görünmez oldum kah orduları yıktım tek nefesle kırk çarmıha gerildim sen yoksan ne fayda sana o tek soruyu sordum tekrar tekrar ve yine suskun yankılar oslo vaktini unuturken yurdumun otağında sarhoşum bu gece bir kadehin yere dökülmesi gibi boşum boşluktayım kırk beş yıllık kırık kalbime kimse ulaşamaz sen yoksan bu gece sınırlar geçitler ne fayda köprüleri geçsem beyhude bu pusular bana neylesin sen yoksan bu şehirde bazı bazen aklımı kaybettim ıslak imza istediler hükümsüzdür diye hüküm verdiler gazetelerde ilan vermek de namümkün çünkü hiç de öyle fotojenik değilim siyah beyaz resimler olsaydı o başka yorgunum yoruldum kaybettiğim yılları aramaktan hep başka aynı haymatlos geceler dikenli yollarda misal yunus yürüdüm yoruldum dövüşürken gölgelerle ve bazen cümlelerle zira demir tadını ve kan kokusunu anımsatıyor bana filistin ve suriye bir de doğu türkistan uçsuz bucaksız kan gölü ve nefretimde gülümseyen o sinsi bakışlı sarı saçlı katil… sensizim sensizlikte bu gece isyanlardayım yarım ömür alacaklıyım kırk beş yıl borçluyum kırk beş yaşımda ey gözlerine tutulduğum kadın…. ve tutuklu yıkıldı virane düşlerim hep aynı ıssız gecelerde kah aradım onu kah kendimi soğuk sokaklarda kendime suskundum çan sesleri gürlerken halime bazen kızıl sularda çırpındım bazen hürdüm griye çalan martılar gibi kırk beş yıllık göç bulamadım ıssız bir kıta dövüştüğüm özgürlük sövdüğüm gecelerde namert gurbet gibi…. dualarım ve tövbelerim göç eyleyen kırlangıçlar gibi dimdik ayaktayım ezilmiş düşüncelerin başkentinde sansür uyguladım dilime pranga taktım ayaklarıma sen yoktun her yerde onun hatırası varken zincirledim düşüncelerimi gazetelerde manşet olurken suçum sigara ve şarap kadehim oysaki hep boş cam kırıkları üzerinde yürürken sakallarımı uzattım görenler derdi ya bu adam ne de iman dolu imansızlıkta söyle tanrılara mı borçluyum bu kırk beş yıllık ölümü yoksa sana mı alev gözlü kadın…. ….senden kaç yıl evveldi hatırlamıyorum bana ayrı bir hava katıyor diye öfkemi hep severdi küfürlerimi isyanlarımı bilgelik gibi görürdü sonsuz öfkemdeki o merhameti bir tek o anlardı biliyorsun insan ölümü aşk ölümsüz olur ya bu yürek neylesin sen yoksan…. yorgunum yoruldum çöllerden kum taneleri taşırken biliyorsun tuzlu çamurla inşa ettim o gökdelenleri çöllerde koşarken nasırlandı ayaklarım artık o okları göğe fırlatan okçu da yaşlandı nemrut cehennemde yanarken mavi gök delik deşik ezan seslerine inanmayan o ahmak bir bilseydi o buz kaplı ülkede en çok özlediğim sesdi ezan ve şimdi de senin nazlı şarkılarını özlüyorum bir bilseydi tanrıları mesih ve odin de bir ölümlüydü tanrı öldü mü diyecekti o zaman belki de bir tek şair ölü eğer sen yoksan yeterdi yetmeliydi bunca yıl kırk beş yıl dile kolay kurşun sıkıldı o çarmıha asılı dururken şair sen yoksun ya bu gece ey alev gözlü kadın şu koca kent trajik bir tiyatro sahnesi seni bir tek seni unutmak namümkün birkaç ölüm daha eklesem belki sen yoksan eğer sen sevmesen beni yaşamak hiç bu kadar zor olmamıştı ki kafesteki bülbüller efkarla izlerken göçen turnaları…. |
Koca bir roman dır kimilerinin öfkesindeki vijdan.
Tıpkı bu şiir
Tıp ki bu şiirdeki bir şehir
Tıpkı bu şehrin içindeki bir şiir içindeki sen gibi.
Merhalbe tarafından 27.11.2024 01:04:14 zamanında düzenlenmiştir.