Boğazımdaki Düğümler
Bir düğüm çözer gibi oluruz bazen,
Yavaşça, ilmek ilmek, Ama içimizde yıllardır duran o düğüm, Gizlenir yeniden en derin köşelere. Diyemediklerimiz, suskunluğumuzun gölgesine saklanır, Bir çığlık olur, ama sessiz bir çığlık, O kadar yüksek ki kendi sesimizde kayboluruz, Kendi içimize yankılanır da kimse duymaz... Öyle çok şey biriktirdik ki boğazımızda, Her söylenmeyen söz bir ilmek oldu yürekte, Her vazgeçiş, her susuş, bir düğüm daha attı. Bazen bir ayrılık, bazen bir veda, Bazen de en yakınlarımızın yanında hissettiğimiz yalnızlık İçimize attığımız, yutkunup da söyleyemediğimiz her şey, Bir düğüm gibi yer etti boğazımızda... Kim bilebilir ki insanın içinde biriktirdiği o yükü? Bir "nasılsın?" bile derin yaralar açar bazen, Sanki o soruda saklı tüm geçmiş, tüm yük, Sanki bir an için görünür oluyor her şey, Ama yine de susuyoruz, yine de anlatamıyoruz. Düğüm düğüm olur, ilmek ilmek sarılır boğazımıza, Her soluk alışımızda biraz daha sıkışır... İçimde onca kelime, hepsi yutkunmuş, Hepsi söylemeyi unuttuğum cümlelerden yapılmış, Ama dudaklarımdan çıkamayan, boğazımda tıkanıp kalan, Ne birine anlatabiliriz, ne de kendimize itiraf edebiliriz. Kimi zaman çocukluk yaraları bu düğümleri atar, Kimi zaman gençlik hayalleri kırık kalır boğazımızda, Ve her yeni sabah, biraz daha birikir acılar... Oysa anlatabilsek belki rahatlayacağız, Bir nefes gibi, içimizden dökülüp gidecek her şey, Ama öyle derinlerde ki boğazımıza oturan o düğüm, Bazen biz bile unuturuz neden sustuğumuzu, Neden kendi sesimizde kaybolduğumuzu, Neden başkalarına anlatamadığımızı… Bir dost sohbetinde çözülür mü dersin bu düğüm? Yoksa ömrün sonuna kadar kalır mı içimizde? Her "keşke" bir düğüm daha atarken boğazımıza, Her "belki" sessizliğimizi biraz daha derinleştirirken, Bir gün gelir de biz mi düğüm oluruz kendi içimizde? Korkuyoruz belki de, belki de yüzleşmeye cesaretimiz yok... Yaşarken fark etmiyoruz, O düğümler çoğalıyor, çoğalıyor. Göz göze geldiğimizde sevdiklerimizle, Dilimizi kilitleyen, içimize oturan bir ağırlık gibi, O düğümler bizi bizden uzaklaştırıyor, Kendi hikayemizi yaşamaktan alıkoyuyor... Anlatamadıklarımızın yüküyle eğilir başımız, Her bayram, her vedada bir düğüm daha atılır, Her “gelirim” deyip gelemediğimiz anda, Her “üzülme” deyip üzdüğümüzde birini, O düğümler boğazımızda kalır, taşlaşır. Belki de bir ömürlük ağıt gizlidir boğazımızda, Bir türlü dökülemeyen bir şiir gibi... Bir gün, tüm düğümler çözülse, Tüm kelimeler dökülse içimizden, Kendi sesimizde huzur bulsak, Her şeyi olduğu gibi kabul etsek, Belki de o zaman hafifleriz, Belki o zaman, içimizdeki o acı, Yavaşça çözülür, dağılır boğazımızdan... Ama hayal işte… Boğazımızdaki düğümler çözülmez öyle kolayca, Her biri bir anı, bir iz, bir yara, Her biri yılların sessiz çığlığı. Belki de susarak yaşamayı öğrenmemiz bundandır, Belki de içimize attığımız her sözle, Daha güçlü bir kale öreriz etrafımıza... Ve biz yine de yutkunuruz, Yine de susarız. Bir gün gelir diye, bir sabah uyanırız diye, Belki bir rüzgar eser, belki bir türkü yakar yüreğimizi, Ve biz o türküde, o ezgide buluruz kendimizi, Ama şimdilik, boğazımızdaki düğümlerle, Umutla bir bekleyişteyiz... Yol biter mi, bilmem, Gözlerimizde bekleyen o umutla, Bir gün çözülür mü bu düğümler? Bir gün, konuşabilir miyiz içimizde sakladıklarımızı, O gün gelene kadar, içimizde sustuklarımızla, Yüreğimizdeki düğümlerle, Yaşamaya devam ederiz... Öyle bir düğümlendik ki Usta, Çözemiyoruz şimdi içimizdeki düğümü, Yoksa nasıl birikirdi bunca acı içimizde... Bahadır Hataylı/02.11.2024/Namazgah/İST |