Dildâde
Tastan yediğimiz aş,
Kaderden çektiğimiz aşktır bizim. Adımız; Mecnun değil, Yusuf değil, İbrahim değil, Adımız çöl, Adımız kuyu, Adımız ateştir bizim. Kim bilir kaç gönülde, Kaç vücutta ‘’seni seviyorum’’ diyebilmenin yanılgısıydı aşk, Yanılan yalnızca yaşananlarken… Aşk diyorum! Her kalbe misafir olmaz. Kalbini duyana, Kendini terk etmeyi bilene uğrar aşk. Öyledir; Bir avuç duaya, Bir gönül sığdırmaktır aşk. Biliriz ki lütfundur bu imtihan Ya Rab! Bu yara! Bu hüzün… Yaralıyız, Hüzünlüyüz! Bizi senden başkasına muhtaç etme! Bu ömür sanadır, yazan sensin, yanan biz… Yüreği küle dönmüş kullarına ferahlık ver Ya Rab! Saadet ummanından bir düş işte bizimkisi, Ey ucu bucağı olmayan aşk! Sürdüğün çöllerde kuruttuk gözlerimizdeki yaşı. Ne vuslatlar verdik kuyularda, Yatacak yerimiz yokken… Ne ateşlerde küllenmedik, Dağılmadık, Güllendik… Öyle basit değildir aşk. Olmamalı da… Gönlümüzde yanan koca bir imtihandır aşk, Sığmaz kaleme, kelama… Susturur maşuğunu… Sustuk… Peygamber buyruğuyla sustuk, Çünkü ‘’Az konuşmak imandan, Çok söz nifaktandır’’ diye buyuruyordu efendimiz. Ve Aşk, İmtihana itimat etmektir. Amadeyiz… Sustuk! Susuyoruz! Susacağız Ya Rab! 24.03.2018 |