BİR KARDELEN HİKÂYESİ
Hayatta her şeyin bir zamanı vardı
Ve acele etmeden beklemek gerekiyordu, olacakları Kadın da çaresizlik içerisinde kaderine razı olmuş Bekliyordu gelmeyecek olanı İstiyordu ki sevdiği gelsin Ama günler, aylar geçmiş gelmemişti sevdiği Aslında yenilgiyi kabullenmişti kadın Sanki dünyada bir yenilen kendisi miydi? Değildi ama bu yenilgi, onun sonu olacaktı Bunu kendisi de çok iyi biliyordu Ayrıca hayatında hiçbir şey yolunda gitmiyor Adeta her şey üstüne üstüne geliyordu Kardelenler başını kaldırmıştı, soğuğa, kara inat Zemherinin soğuğu da iyice içine işlemiş Donan yüreğini buz kestirmişti Dağların türküsü yanık, acı olurdu, feryatları da Zorluğu, yol ve geçit vermezlikleri Zalimlikleri, tek sevenlere miydi? Yoksa aşkları, âşıkları da öldürmek Dağların adeti, töresi bu muydu? İçinde bir sitem, bir isyan Kendisi ise can pazarındaydı Artık Juiya gibi havarları Geçit vermez dağlarda yankılanıyordu Hem gönül bu, söz dinlemez ki O, gideceği gönlü kendi seçer Düşünmeden de ona giderdi Hem iki gönül birbirini sevip bir olunca Kim engel olacaktı? Yeter ki sevenler vazgeçmesin Zaten aşk ateşi ile yanan bu iki bedeni Başka bir ateş daha fazla yakamazdı Gitmek istediği yollar ve dağlar Kendisine set olmuş, geçiş vermiyordu Feryat figanları dağların zirvelerine vurup Akis olup geri geldi Ve yüzüne bir tokat gibi vurdu Her vuruşta kendisine geldi Sonra da tekrar tekrar yüzünü yağan kara Ve esen rüzgâra döndü Gel bir daha, bir daha vur diye Belki bu şekilde kendisini cezalandırıyordu Asıl gurbet ise içimizdedir Soğukluğu dondurur, ateşi ise yakar Gurbet herkese göre de değildir Çünkü uzaklar candan can alır Hasret ve özlem insanın içini bir kurt gibi Kemirir, bitirir Her gidişin bir de dönüşü vardır Ama gelip de görmemek gibi İnsan sevdiği için vazgeçmeyi de bilmeli Artık elinden tutamasa Birlikte olamasa da sevgisini yüreğinde Ölene kadar taşımalıydı Belki de dünyanın en zor işi Sevdiğini yolcu etmekti En kötüsü de gelmeyeceğini bilmeden Bir de sevda çekmeden, fedakârlık yapmadan Belki de ölüm olmadan aşk Aşk olur muydu? Uzak olan yol, gittiğin gurbet değildir Uzak olan, yanında olup da Sana gönlü uzak olandır En güzel, gönlü saf ve temiz olan insanlar sever Çünkü onların kalbi de öyledir Bu aşk hikâyesi; sevip de kavuşamamak Ölümüne bir sevda üzerine yazılmıştı Ayrıca buralarda aşk ve kavuşmak ise Her zaman zordu Seven sevdiğini çoğu zaman alamaz Almak içinde çok engeller aşması gerekirdi Bazen istemek bile yetmezdi Güçlü olan, ayakta kalan, zorla da olsa İstediğini, bazen de sevdiğini alırdı İstemeden yapılan bu evliliklerde Sevgisiz bedenlerde Sadece hevesler tatmin edilir Nefisler körlenirdi ama geriye kalan ise Kırık bir gönül, yarım kalan bir aşk Ve gözyaşı dolu acı bir hikâye kalırdı Evet, bazen sevdiğini korumak için de Vazgeçmekte gerekirdi Zirvelerine kar yağmıştı Geçit vermeyen zalim dağların Karın soğuğu, esen rüzgârla birlikte Yüzüne vurdukça Yüzüyle birlikte içini de buz kestiriyordu Keşke esen rüzgârlar Alıp savurduğu kar taneleri gibi kendisini de Savursa ve sevdiğine götürseydi Hayata, kaderine yenik düşmüştü Rüzgâr olmasa bile kaderi onu evinden alıp Buralara getirmiş, köyünü terk etmişti Sevdiği gelse kendisini nasıl bulacaktı? Sevdiği gittikten sonra mevsimler kendisine Hep kış olmuş, hep üşümüştü Ölü mü, diri mi belli değildi Belki de yaşayan bir ölüydü Ruhsuzlaşmış, dünyaya duyarsızlaşmıştı Gözlerinde hep bir korku vardı. En ufak bir çıtırtı da bile Ürperiyordu körpe yüreği Bazen beklemek yerine Hayallerinin, sevdiğinin peşinden gitmek Gerekmez miydi? Ama nasıl gidecekti? Şimdi bu dağları aşmak Sevdiğine kavuşmak için neler vermezdi Elinden gelse sevdiğine koşarak, uçarak giderdi Ama özgür değildi Aslında hiçbir zaman da özgür olmamıştı Ayaklarına pranga vurulmuş İdamını bekleyen mahkûmlar gibi olacakları Başına gelecekleri çaresizlik içerisinde bekliyor Feryat figan ediyor, Yaratana yalvarıyordu İnsan sevince gözü görmez, düşünmezmiş Sanır ki her şey güzel olacak gibi gelirmiş Kadın da bazen akıttığı gözyaşlarının eşliğinde Onca kötülüğe rağmen iyilik ve mutluluk dolu Masumane hayaller kuruyordu Gerçekleşmeyecek hayallere Ve yaşayamayacağı hayata dair Ana da baba da sığınacak ocaktır Darda kalır gidersin İyi günde gitmesen de Kara günde cenazesine gidersin Ama kadının gidecek bir yeri de yoktu Hayatta geç kalmak Telafisi olmayan şeylerin ifadesiydi Ve hayatta, bazı hataların telafisi de yoktu Bazen de sonu ölümdü Hayat aslında bir yolculuktu Yolculuğun son durağı ise mezar Geldiğimiz bu durağın ise dönüşü yoktur Bu yolculuğa insan yalnız çıksa da Aslında son durak ahirettir Her şeye rağmen yine de direniyordu kadın Ama kanla yazmıştı sevdiğini yüreğine Çünkü kan kokardı bu dağlar Zalimlik kokardı, töre kokardı, terör kokardı O dağlar ki zirvesinden Yazın bile kar eksik olmayan Kimseye acımayan ve geçit vermeyen dağlardı Bu dağlar çok insan yutardı İçine aldıklarını ise geri vermezdi Kadına acıyıp, geçit vermediği yetmez gibi Sevdiğini de elinden almış ve geri vermemişti O dağlar ki efsanelere Masallara, hikâyelere konu olan dağlardı Birçok kız, Balkayalarda Juliya gibi belki taş olmadı Ama töre diye katledilip toprak oldu Hepsinde bir acı, bir ayrılık, bir hüzün Çoğunlukla da gencecik kızların ölümü vardı O dağlar ki sevgi, feryat, figan dolu havarları Kimsenin duymasına imkân vermezdi Bu havarları sadece içinde ayrılık olanlar duyardı Kadının yaşadıkları, bir ters lale Bir papatya, belki de bir kardelen hikâyesiydi Ayrılık, hüzün, gözyaşı Ve sonunda ölüm olan bir hikâye Onların hikâyesini burada yaşayanlar bilir Ancak onlar anlardı Kadın, gencecik yaşında Ne çok sevdiğine kavuşmuş Ne de kundaktaki bebeğine doymuştu Koca dünya içine her şeyi almış ama bir onu almamıştı Bir dağ başında küçücük dünyasında yaşamış Ve o dünyasının töre dediği çağ dışı bir cinayete Elleriyle büyüttüğü kardeşi tarafından kurban edilmişti Bu kan kokan topraklarda Yavru bir ceylan gibi gezdiği bu dağlarda Kalbinden vurulmuş, olduğu yerde kalmıştı Mezarını kim kazacak? Üzerine toprağı kim atacak? Gönlündeki yaraya kim ilaç olacaktı sevdiğinden başka? O da gitmiş, gelmemişti Gözlerinden akan yaşlar Yüreğindeki yangını söndürmek için mi akardı? Belki de onun için akmıştı Ama içindeki yangını söndürmek yerine harlamıştı Kadın kaderinin önündeki duvarları aşamadı Engelleri yıkamadı Bazı şeylere hep geç kaldı, belki de erken Aslında bu dağlardan kaçıp kurtulmak istiyordu Gitti de Hem bu dağlardan Hem de kendisine yaşam hakkı tanımayan dünyadan Töre düzeni, kendisine bir mutluluğu çok görmüş Sevdiğinin öpmeye, dokunmaya kıyamadığı kadını Dışlamış, hatta canına kıymıştı Anlamadılar halinden, sevgisinden, masumiyetinden Yarım kaldı sevdası, kavuşamadı sevdiğine Ömrünün baharında aldılar onu Hayattan, kokusuna doyamadığı ağzı süt kokan bebeğinden Bir de yolunu beklediği sevdiğinden Bu dünya kadına hiçbir şey vermedi Bir dağ başında, bir mezardan başka Kimsesizler mezarı gibi adı yok, yeri belli değil Geleni gideni, arkasından bir Fatiha okuyanı yok Kadının gökyüzü ile yeryüzü arasında Çiçekleri barut ve kan kokan bu dağlarda dolaşır ruhu Ruhu da huzur bulmaz, çünkü gözü arkada Sevdiklerinde kalmıştır Bu hikâyede olduğu gibi ölen beden olur Yaşanan aşk ve kavuşmalar ise ahirete kalır Gerçek bir aşk bedende ölse de geriye anlatılacak Acı bir hikâyesi kalır Bu hikâye de böyle bir hikâye Yıllarca da anlatılacak Kardelenler bu topraklarda hep açıp baharı müjdeleyecek Ama hiç birisi kadını geri getirmeyecek Kara kaderini ise değiştirmeyecekti Kadının kardeşi ile çekilmiş Siyah beyaz bir fotoğrafını gördüm Fotoğrafı gördüğümde içimden Gerçekten anlatıldığı gibi çok güzelmiş dedim Boşaltılmış köyündeki Yıkılıp virane hale gelmiş evini de gördüm Ve meşe yaprağı kestiği ormanlık alanları da gezdim Ayrıca yarım kalan aşkın başladığı çeşmeden Akan berrak ve soğuk sudan su içip Adeta anlattıklarımı ben de yaşadım Ve son olarak kadının son nefesini verdiği evi Ve dağ başında şimdi toprak olan Üzerinde kardelenlerin açtığı mezarını ise Bir operasyonda görüp Bu hikâyeye son noktayı koydum Bunları yazmak ise bana yıllar sonra nasip oldu Kendi içinde, kendi mezarını kazan birisinin Aslında mezara ihtiyacı yoktu Kadın da kendi mezarını içinde kazmış Ve çoktan içine girmişti Artık onu, o körpecik bedenini sevdiğinin kolları değil Kara toprak kucaklayacak Aşamadığı dağları ise isimsiz mezarı olacaktı… |