BENİM ŞİKÂYETİM YARADANA
Benim içimdeki bu sensizlik acısı
Yaşadığım sürece geçmeyecek Şimdi hayal mayal hatırlıyorum Belli belirsiz, sanki hiç yaşanmamış gibi Bazen bir rüya, bazen de bir gerçek Sisli dumanlı ama ne olursa olsun özlenen memleketim Bugün baktığımda, artık doğduğum yerde bana yer yok Çünkü benim gibi memleketim de yıkılmış, virane olmuş Yaşadıklarımdan sonra çok canım yandı Bedenim nefessiz kaldı Feryatlarım arşa yükseldi ama sonuç ortada Ben de yıkıldım virane oldum İçimdeki isyan ise susmuyor Şimdi çaresizlik içerisinde bir oraya bir buraya Yaprak gibi savruluyorum Elin vatanında altın olsan kime ne, değerin ne ola ki? Bir kere olsun hayat yüzüm gülmedi Hiç özgür olmadım Burada da esirim, hayatımda ne değişti? Ruhum ve bedenim yine bana ait değil Güya yaşıyorum ama her gece Her gün insanlığım ölüyor Şehrin ışıkları, Beyoğlu’nun loş ışıkları sana ne anlatıyor? Bana acı veriyor, sadece acı Çok ahım var bu hayatta ve bana bunları yaşatanlarda Ve benim şikâyetim yaratana Bana bunları yaşatanları kendisi cezalandırmadığı için Daha nasıl anlatayım sana Geldiğim yerdeki gibi her gün ölüyorum Bu zulüm olmasaydı da keşke kuru ekmek yeseydim Senden başka tutunacak dalım da kalmadı Benim için zaman durdu sanki Artık saatin, takvimlerin, mevsimlerin hiç bir önemi yok Bana bahar yok artık çünkü içim hep kış Sanki kör bıçaklarla lime lime doğradılar bedenimi Göğsüm hep ağrıyor, yüreğim yaralı Baksana adım atmaya mecalim, takatim bile yok Kanatlarım olsa uçmak, gitmek isterdim buralardan Ama gidemiyorum İnsanoğlu kaderinde ne yazarsa onu yaşarmış Yaşadıklarımdan sonra ruhumu Hayallerimi, umutlarımı bulutlara yükledim Dönmemek üzere çok uzaklara gittiler Buralarda gezerken hep memleketimi hayal ediyorum Oysa ortak noktalar vardı ama şimdi onlar da yok Artık hayal kurmak Hatta evime bile dönmek istemiyorum Zaten evim de kalmadı, yakıp yıktılar, tecavüz ettiler Kalbim hep korkudan titredi Üşüyorum bu şehirde Ne yaparsam yapayım bir yanım hep üşüyor En çok da kalbim Bu hayat bana çok ağır bedeller ödetti Omzuma kaldıramayacağım yükler yükledi, altında ezildim Karanlıktan hep korktum Gökyüzünde güneşi görmediğim günlerde de korktum Güneşin sıcağında bile üşüdüm Benim gençlik hayallerim vardı İçimde onları büyütemedim Benim hayallerimi, düşlerimi, gençliğimi, bedenimi çaldılar Artık nefret etmeyi öğrendim en çok Yoruldum, feryat figan etmekten Sesimin duyulmamasından, ezilip aşağılanmaktan İstemiyorum artık, nefret ediyorum insanlardan En ufak bir çıtırtıdan, sesten bile korkuyorum Kendimi acınacak, zavallı biri gibi hissediyorum Artık sırtıma yüklenen yükü taşıyamıyorum Yapılanlar bu bedenime ağır geldi Her gece rüya değil kâbus görüyorum Uyku gözüme haram oldu Yaşamak bile istemiyorum Bakma yaşadığıma, nefes aldığıma Bana yaşatılan acıyı, utancı Ben iliklerime kadar her gün hissedip her dakika yaşıyorum Sizler bedenimden zevk alırken Ben acı çektim, ruhum da bedenim gibi kirlendi Aynaya bakmaya korkuyorum Yaşadıklarım, insanların yaşattıkları ağır geliyor İçimde açılan utanç, yaralar hala çok derin Ne yaptımsa da kapatamadım, çünkü kapanmıyor Ben ateş olmadan yandım, kül oldum İnsanların yüzüne bakmaya utanıyorum Çünkü bana, orospu diyorlar Öldüm anladınız mı öldüm, beni siz öldürdünüz! Feryadım figanım arşa yükselirken baktım gökyüzüne Tanrının bir eli uzanır mı? Beni sizin elinizden kurtarır mı diye Uzanmadı eli, çekip almadı kirli ellerinizden Kırgınım ona da Vatanımdan çıkışım ve vatansız kalışım Şu aç ve sefil halim, çaresizliğim tek gerçeğim Ve bunun sebebi de sizlersiniz, anladınız mı? Şimdi kim olduğumu sormayın bana Ben ruhunu kirleterek öldürdüğünüz Ama bedenen yaşayan bir ölüyüm Fotoğraflar yalan söylemez İyi bakın bu fotoğrafa, tanıdınız mı beni? Yoksa tanıdık gelmedi mi? Beni ölmeden öldürenler, cennet yüzü görmesin! Bana yaşattıklarını yaşamadan da ölmesinler! Ölümü hissetmeyen insan yaşadığını bilmez Şimdi siz de ölümü hissettiniz mi? Ben de size çok yalvarmıştım, hatırlıyor musunuz? Ama siz bana hiç acımadınız Ben de çok istedim o an ölmeyi Ama sizin gibi alçalmadım, alçalmam da Ayrıca içimde size karşı acımanın en ufak Bir kıpırtısı bile yok Şimdi cehennemde ateşiniz bol olsun Geldiğimde bir odun da ben atacağım Şimdi gidiyorum insanların öldürülmediği Tecavüzlerin olmadığı Çocukların çocukça yaşadıkları bir yere Öyle bir yer yok deseler de var Ahiret, oraya, yaratanımın yanına Orada bunlar olmuyor Zulüm yapanlar da hesap veriyor, dedi kadın Tokat atar gibi gerçekleri Çaresizliklerini yüzüne vurmuştu hayat Her söz, tekrar tekrar kulaklarında çınladı Çınladıkça da içini acıttı Çünkü ok gibi keskindi kelimeler Bıçak gibi kesmiş, acıtıp, kanatmıştı yüreğini Deniz ise ufka doğru masmavi elbisesini Tüm cazibesiyle giyinmişti Dalgaların sesine martıların sesi de katılmaktaydı Güneşin gittikçe sönükleşen kızıllığı Denizin kararan sularında boğuluyordu Siyaha çalan ışıltılı koyu kahverengi gözleri açılmış Göz bebekleri de büyümüştü Sonra ise yüzünde bir tebessüm oluştu Derin bir nefes aldı, rahatlamıştı Yanaklarında gamzeler açtı İnci tanesi dişleri kan oturan dudaklarının arasında belirdi Gözlerindeki bulut kümesi ise Gökyüzünde oluşan bulutlara eşlik ediyordu Ağır aksak yürüdü, takati tükenene kadar Sanki memleketine doğru gidiyordu… |