BURALAR BANA DAR GELİYOR
Papatyam!
Ölümden ne kadar kaçarsan kaç Bir gün gelir ve seni bulur Burada geçen her günün bir diğerinden farkı yok Gece gündüzün bile Çünkü günler birbirine girmiş Ölümün kol gezdiği, zifiri karanlık geceler ise inan bitmiyor Her dakika başka bir heyecan içinde yaşanan bir korku Uyku gözlerime haram olmuş rüyalar ise kâbus Yine zar zor ulaşılan bir sabah Soğuk bir hava ve üzerime bile çiğ düşmüş Üşüyorum ve ayazda kalmış gibi titriyorum Dişlerim birbirine vuruyor Allah’ım, bu sevdanın vebalini omuzlarıma yükleme Ben bu yükü kaldıramayacağım Papatyam! Çaresizlikten sürekli dağlara boş gözlerle bakıyorum Dağlar da bana bakıyor Karşılıklı konuşuyoruz, sessiz de olsa Zaten her tarafımız dağ Bu dağlar kan ve ihanet kokuyor Ayrılık kokuyor, sensizlik kokuyor Yine bir dağ başındayım Karşımda da heybetli Bir o kadar da başı dumanlı Ve insana geçit vermeyen karlı dağlar var Havada bir yağmur çiselemekte Yüzüme tanecikleri vuruyor esen rüzgârlarla donan Dondukça da yüzümü buz kestiren Ve ben boğuluyorum sensiz Çünkü buralar bana dar geliyor Bir tepenin üzerindeyim Ayaklarımda pranga var gibi Bir o yana, bir bu yana volta atıp duruyorum Kabul edilir bir çaresizlik içindeyim Kabul etmesem de öyle Hem etmesem ne olacak ki? Burada elimde olmayan bir teslimiyet yaşıyorum İnsanlar, şehirler bana uzak Büyük bir yalnızlık içerisindeyim Sohbet edecek Sana dair düşüncelerimi anlatıp dertleşecek kimsem yok Burada sadece insan ve şehirler değil her şey bana uzak Belki de ben uzağım, evet, ben uzağım Çünkü ıssız bir dağ başındayım İt bağlasan durmaz derler ya, aynen öyle bir yerdeyim Ne gölgesine sığınacağım bir ağaç Ne de hayatta kalmak için içebileceğim su var Ne kadar zararlı haşerat varsa hepsi burada Bazen aç kalan yaban hayvanları gelir çöplüğe Bazen de bize Dedikleri gibi burada çiçekler açmaz Çünkü buraları kan ve barut kokar Sadece ara sıra uzaktan uzağa süzülüp giden Göçmen kuşlarını görüyorum Onların bile gideceği bir yer var, benim ise yok Geceler burada ihanete gebe İhanet katran gecelerde beklenmedik bir anda Ansızın ve kalleşçe geliyor Bazen yıldızlar kayar gökyüzünde Bazen de onlar gibi kayıp gelen izli mermiler Hedefi ise yirmili yaşlardaki Mehmetler İllaki alacak bu dünyadan, koparacak sevdiklerinden Burada günler geçmiyor Gün saymakla da teskere gelmiyor Herkesin düşüncesi, hayalleri farklı Aslında güzel şeyler düşünüyorlar olmayacağını bile bile Ben de sana dair hayaller kuruyorum, onlar gibi Ölüm düşüncesi, düşünmek istemesek de hepimizde var İnsan hayatı pamuk ipliğine bağlı olursa Galiba bu normal geliyor, insana Burada beyaz kefen giymeye bu kadar istekli Ya da ağzından düşürmeyen kimse yok gibi Biliyorum, bu seslenişim sana acı verecek Ama yazdıklarım ve hissettiklerim bu Ne yazık ki de gerçek Başka türlü yaşadıklarımı Düşündüklerimi sana nasıl anlatabilirim Demekte istemiyorum Belki de her şey yalan, sen, ben ve yaşadıklarımız Burası belki de benim için son durak Çünkü dönüşü yok gibi bu yolun Sonuçta ölüm Dünyaya dönüşü olmayan bir yolculuk değil mi? Biletini de Azrail’in kestiği Ben de bir bilet istiyorum dönüşü olmayan Şimdi gidiyorum senden ve bu da son gidişim olacak Dediğim gibi dönüşü yok bu yolun İstersen bir helalleşme de biz yapalım seninle Sen de hakkını helal et! Şimdi bu da nereden çıktı, deme, sorma sakın! Çünkü yanımda sen yoksun Sen yoksan da zaten boş ver Yanımda, kimse de olmasın Ayrıca hiç kimse de sen değil Derdime çare ise hiç değil Gözlerine, kirpiğine yaş değmesin Göz bebeklerin yine güzel baksın Hep gülsün sevdanın şafağı Burada sökmeyen şafaklar gibi uzayıp gidiyor sensizlik Giderken de beni, benden alıp götürüyor Bir meçhuledir bu yolculuk, biliyorum Gidenlerin gelmediği ve ben artık gidiyorum Evet Papatyam, buralar bana dar geliyor Ve ben sensizlikte Sen diye silahıma sarılıp bir meçhule gidiyorum… |