ELVEDA
Çaresizlik içerisinde sokaktan ayrıldı adam
Doğruca soluğu bir meyhanede aldı Çünkü sevdiği kadın tarafından reddedilmişti Kendine gelmesi için, içini dökmesi Boşaltıp rahatlaması lazımdı Bunun için de teselliyi rakı kadehlerinde aradı Tutamadığı, insanlardan sakladığı gözyaşlarını da İçine döktü kadehleri peş peşe yuvarlarken Her yudumda anarken sevdiğini Bir o kadar da gelmişine geçmişine bastı kalayı Anlattı peltekleşen diliyle birer birer içindekileri Gözlerinin önüne gelen sevdiğine İyi değilim, dedi mesela Sensizlik zor, dedi, isyan etti kara kaderine Aşkını kurulan içki sofrasına meze etti Genç garson güldü haline Kendi kendine konuşan bir adam görmemişti herhalde Kulak misafiri oldu Bu adam ne konuşuyor, diye Susmanın acısı, konuşmanın acısını bastırmıyormuş Aslında konuşmak, anlatmak lazımmış Ama ben yapamadım Yaparken de yanlış yaptım Oysa sana, o kadar çok anlatacaklarım vardı içimde kalan Seni seviyorum diye yüzüne, tüm dünyaya haykırırdım Birlikte hayat mücadelesi verirdik Aç kalırdık ama ayrı kalmazdık Ne oldu şimdi, geçecek zaman bana seni geri mi getirecek? Getirmeyecek biliyorum Artık her şey için çok geç ve çok şey de anlamsız Ben geç kaldım sana ve biliyorum ki Geçen zamanı ve seni geri getiremeyeceğim Pişmanlıklarım var, hem de çok Biz kaderin yanlış zamanda karşılaştırdığı Doğru insanlar mıydık? Ya da doğru zamanda yanlış insanlar Sen değil, aslında yanlış olan bendim Şimdi ellerim boş ve sensizim Gözlerimin önünden hiç gitmeyen hayalin var İçimde de kanayan yaran Bunları yazmak için elimde kalem olsa da Sözler uçtu gitti kafamdan Sözcükler isyanda, düğüm olmuş boğazımdan çıkmıyor Dilim suskun, elimdeki kalem ise küskün yazmıyor Niye, tek suçlu ben miyim? Bu kaderi ben mi yazdım? Böyle mi olsun isterdim hayatım? Şimdi bir kere daha soruyorum kendime Hayallerim mi gerçek, yoksa ben mi hayaldim? Bana, bu aşktan ne anladın, diye sorarsan Sana âşık olmayan birine aşkını anlatmak Boşa kürek çekmekmiş, derdim Evet, bir âşık için bu dünyadaki en zor şey Karşılıksız aşka tutulmak ve aşkını anlatamamak Anlatsa bile karşılık almamakmış Yanılmışım, evet hem de çok yanılmışım Yok desem de sende kalmışım Sol yanımda da hep bir ağrı var senden kalan Hep sustum, küstüm kaderime Sensiz sabahlara kabus dolu gecelerden uyandım Kanadı kırık kuş misali ürkekti yüreğim Yaralarıma tuz bastım Gözlerim kan çanağı, göz pınarlarım kurumuş Yaşarken giydim üstüme beyaz kefeni Şimdi sessiz sedasız yaban ellerinde ölmekte Ve son nefesimi vermekteyim Hasret gidiyorum sana, kurumuş bir çöl gibiyim Evet, kurudum ve soldum Oysa sen kokardı dünyam Şimdi ise hasret kokuyor Esen rüzgârlara savurdum sevdamı alıp sana götürsün diye Açmıştım ellerimi semaya, yalvardım yaratana Dilimden dökülen her duada da sen vardın Nasıl da bırakıp gittin yaban ellere? Anlatsam da kimse inanmaz ayrıldığımıza Oysa benim sana ve yarınlarımıza dair onca hayalim vardı Güzel bir rüyaydı ama şimdi uyandım Ölüm de var bu dünyada Sahip olduğun hiçbir şey kalmaz sana da Ama ben bir ömrüm daha olsa, senin için yine ölürdüm Bir daha görememek, gidip de gelmemek Kokunu içime çekememek O ateş saçan ve beni yakan gözlerine bakamamak Gülüşünü görmemek, sesini duymamak zaten ölümdür bana Oysa Beyoğlu’nun arka sokaklarında dolaşırken Sana dair ne umutlar, hayaller vardı içimde Senle de yürüdük bir ara Birlikte ıslanıp üşüdük, güldük ve ağladık Bazen otelinin önünden geçiyorum Ya kapıdan çıkacak Ya da pencereden bakacakmışsın gibi geliyor Ama biliyorum ki yoksun Çok direndim, hayata tutunmak ve sana kavuşmak için Ama kaybettim İçime, küçücük yüreğime sığmadı acın, beni benden aldı Rüzgârlar hep sert esti Alıp önüne sürükledi dönme ihtimalimin olmadığı yerlere Yağan karla buz tuttu içim, dışım gibi Demek her şey buraya kadarmış Sen varsın, ben varım ama biz yokuz Kaynak sen olmadıktan sonra Işığın çarpıp aydınlattığı kadar ışıldarsın Ya da gölgede karanlıklarda kalırsın Şimdi bu engin dağların karanlığında, gölgesinde kaldım Hayatımın ışığı olan sen yoksun ve ben karanlıklardayım Gel bu akşam misafirim ol! Oturup konuşalım seninle geçmişimize dair Bir de çilingir sofrası kurarız senle Şairin biri, rakı içen kadınlar güzeldir, demiş Sen içmesen de olur, ben içerim senin yerine Yarım kalmış aşkımıza Gel istersen, geçmişe yelken açalım İlk tanışmamızdan başlayalım mesela İlk heyecanlarımızdan İlk seni seviyorumlarımızdan, olmaz mı? İstersen boğmayız kendimizi konuşarak Çünkü ayrılıklarımız, keşkelerimiz çok Sıkılır, üzülürüz belki de Hem kapanmayan yaralarımızı Tekrar tekrar kanatmayalım, değil mi? Başka şeylerden, güzel şeylerden söz edelim Olmayan geleceğimize dair hayallerden Senin haberin bile olmadı ama ben hep seninle konuştum Mesela, odama astığım resminle her gün konuştum Birlikte ne hayaller kurduk geleceğe dair bir bilsen Ama boş ver istersen Hiç konuşmadan sabaha kadar sevişelim seninle Bedenlerimiz konuşsun bizim yerimize Olmaz mı, diyerek konuşmaya devam etti Genç garson ise duyduklarından sonra bir iç çekti Başını sallayarak yan masaya gitti Saatler birbirini kovalamış gece yarısı olmuştu Mekân kapanmıştı ama o hala oturuyordu Kalk, dediler adabınca O da son kadehini boş sandalyeye Şerefe, diye kaldırdıktan sonra usulca kalktı Ayaklarının takati kesilmiş gibiydi, önce sendeledi Düşmemek için de sol elini masaya dayadı Gerilen masa örtüsünün üzerinden Boş rakı kadehi yuvarlanarak düştü beton zemine Kadehi de kalbi gibi üç beş parçaya ayrılmıştı Oturduğunu sandığı boş sandalyeye tekrar baktı Gözleri ayrılık acısıyla buğulanmıştı Bir süre öylece kalakaldı Ayrılmak zor geliyordu sevdiğinden Çaresizlik içerisinde, sessizce Elveda, dedikten sonra attı kendini dışarı Çok geçmeden de deniz kenarında buldu Yine sabahlamıştı gecelerde Bir ayrılık şarkısı geldi kulağına Kendi gibi birisi deniz kenarında oturmuş Yanık yanık, içli içli söylüyordu Etrafta büyük bir durgunluk ve sessizlik vardı Ne denizdeki dalgalar Ne de ağaçlardaki yapraklar kıpırdıyordu Hepsi susmuştu Adeta büyük bir sessizlik içerisinde İçlerini yakan bu şarkıya kulak vermişlerdi Denizin üstünde gecenin karanlığına karışan Ve kendisine doğru yaklaşan devasa bir sis bulutu vardı Yakınlaştıkça da belli belirsiz görünen sisin içinde Donuk, gri çizgiler belirdi Bir süre sonra da aydınlanan çizgilerin arasından Bir kadın silueti göründü Bu kadın sevdiği kadın olmalıydı Ama ruhsuz, yüreksiz, ümitsizdi Ve tek başına oturmakta olan adama bakıyordu Sanki çok uzaklardan gelmiş gibi de yorgun ve bezgindi Buna rağmen bir gülümseme belirdi yüzünde Gözlerinde de gel, der gibi bir ışıltı vardı İçinde bir heyecan fırtınası koptu adamın Etrafındaki sessizliğin aksine İçinde duyduğu ani bir sevinçle de ayağa kalktı Ve denize doğru yürümeye başladı Garip bir büyünün etkisi altındaydı, sanki efsunlanmıştı Beton korkulukların üstüne çıktı Altındaki hırçın ama sessiz dalgaların Beyaz köpükler çıkararak vurduğu kayalıklara baktı Deniz gibi içinde de bir gelgit vardı Belki de gitme zamanı gelmişti Elini uzattı sevdiğine Yüzüne bakıyordu boş gözlerle Adeta dudakları morarmış, yüzünün de rengi atmıştı Kalbi de sanki ezilmiş bir et parçası gibiydi Gece nasıl başlamış ve nasıl bitmişti? Hatırlamıyordu bile Çünkü uzun zamandır yaşadığı gecelerin Hiçbir farkı yoktu birbirinden Dayanamıyordu artık, sevdiği kadının yokluğuna İstenmemek, reddedilmek ise çok ağrına gitmişti Kaldıramadı, istenmemeyi O istemese de biraz önce hayalini gördüğü Kadın istemiş ve kendisine el uzatmıştı Gitmeli ve onun uzattığı eli tutmalı, bırakmamalıydı… |