GENCO ERKAL (3)Şiirin hikayesini görmek için tıklayın „Türk tiyatrosunun dev çınarlarından biri olan Genco Erkal, sanat dünyasında bıraktığı izlerle ve sahne performanslarıyla adeta bir ikon haline gelmiştir. Onun sanata kattığı değerler hem tiyatro sahnesinde hem de toplumsal bilinçte derin yankılar uyandırmıştır. Erkal’ın yarım yüzyılı aşkın süredir devam eden kariyerine baktığımızda, onun yalnızca bir oyuncu değil, aynı zamanda bir fikir adamı, bir sanat devrimcisi ve topluma ayna tutan bir sanatçı olduğunu görürüz.
Genco Erkal’ın tiyatro yolculuğu Robert Kolej, Galatasaray ve Genç Oyuncular deneyimleriyle başlar, Kenterler Tiyatrosu’nda profesyonel oyunculuğa adım atmasıyla devam eder. İlk büyük çıkışını 1959’da “Salıncakta İki Kişi” ve “Çöl Faresi” oyunlarıyla yapar. Ancak onu yıldızlaştıran performansı, 1963’te Sururi-Cezzar Tiyatrosu’nda sahnelenen “Aslan Asker Şvayk” oyunu olur. Genco Erkal’ın tiyatro kariyerindeki bu hızlı yükseliş, onun sahneye olan tutkusunun ve yeteneğinin bir yansımasıdır. Erkal’ın sanata olan bağlılığı ve disiplini tiyatroya getirdiği yeniliklerle de kendini gösterir. 1960’lı yıllarda “avangart” denemeler ve epik tiyatro anlayışını Türkiye’ye tanıtan öncü isimlerden biri olur. Özellikle Bertolt Brecht ve Piscator’un eserlerini sahneleyerek Türk tiyatrosuna politik ve eleştirel bir bakış açısı kazandırır. 1969’da Dostlar Tiyatrosu’nu kurar ve bu tiyatro, Erkal’ın sanatını icra ettiği ve geliştirdiği bir okul haline gelir. … Onun sahnedeki varlığı, yalnızca bir oyuncunun performansını izlemekten öte bir düşüncenin toplumla kurduğu güçlü bağı da temsil ediyordu. Erkal, sanatın dönüştürücü gücüne inanan ve bu gücü toplumsal değişim için kullanan bir sanatçı olarak eserleriyle ve yaşamıyla bu inancı somutlaştırdı. Onun için tiyatro bir yaşam biçimiydi. Sahneye adım attığı andan itibaren karakterine tamamen bürünür ve izleyiciyi de bu büyülü dünyanın içine çekerdi. Onun oyunlarında gördüğümüz incelikli ayrıntılar, oyunculuk yeteneğinin ve sanatsal vizyonunun birer yansımasıydı.“ (Sayın yazar Hamza Kie’nin 5. Auğustos 2024 Pazartesi günki Cumhuriyet Gazetesi OLAYLAR ve GÖRÜŞLER köşesinde yayınladığı TÜRK TİYATROSUNUN DORUĞU adlı yazının başınıdan ve sonundan alıntıdır. Yazının tümünü okumanızı öneririm.)
Usta’m, bana masallar anlat;
“bir varmış” larla başlayan ve hemen ardından “bir yokmuş” u kat, “evvel zaman içinde” yi safsatalara daldır, böylece dinleyicinin beynini bulandır. “Kalbur” de, büyük delikli elek diyeceğin yerde, onuda “saman içine” sokup yok et ki bulamasın “pire berberler”, anlamasın “tellal develer” oğulların nasıl “baba beşiğini” “tıngır-mıngır” sallayabileceğini? Mekan ise mekan! Tiyatrodan, tiyatroculuktan sana ne? Çevir kafanı başka yerlere; Güzel ve gönül gıdıklayıcı olan şarıl-şarıl akan nehirlere, şakır-şakır öten bülbüllere bak, masallarla-trollarla göz boya, insanları aldat! Mesela KATLİAM diyeceğine, DURUŞMA DOSYASI’nı görselleştireceğine,(*) “Ülkenin birinde” diye başla masalına; Böylece kimse Sivas şehrini sanmasın, katledilenleri anmasın, unutulup gitsin ve iş bitsin. Ama sen aydınlatmak için toplumu, yani “ermek için muradına” bir katliamdan yaparsan Tiyatro Oyunu, SİVAS diye, OTEL MADIMAK diye, “çıkarsan kerevetine”, yani duvara bitişik sedir, -buna türkçede Sahne de denir- düşüverir birden Tarih’in Belleğine “üç elma” gökten ve yaşamınla açığın perde kısa bir süre kapanır, seyirci şaşa-baka kalır. Bu perde senin bıraktığın o yerde serekli olarak açılacak; Seyirci aynanda, oyuncu olduğunu aynı zamanda birgün anlayacak. (*) MADIMAK YANGINI - SİVAS KATLİAMI DAVASI CİLT 1 ve 2 - Ankara Barosu Yayınları - Hazırlayan; Av. ŞENAL KOÇAK. Dizelerdeki “Tırnak” içine alınmış ifadeler Türk Masal Anlatma Geleneğinin girişinden alıntılardır. |