… ve biz!
hercai çığlıklar gibi düşeriz
orta yerine hayatın umut ve mutluluğun muştusudur minik avuçlarımızda sunduğumuz ve doyumsuz saltanatıdır sevginin fütursuzca kurulduğumuz eskitirken yapraklarını ömür ağacının eskiriz zamanın sinsi ve hoyrat ellerinde gâh kendi attığımız oklarla vuruluruz ummadığımız yerlerden gâh ağustos böceği makamında ötüşleriz çıldırtırcasına aklın akîl bilgeliğini tutkuların gizeminden el eden toz pembe hülyalarız kan kaynatan düşleriz bazen kuş gagasında tırtıl gibi çaresiz zifiri karanlıkta bir yolcu gibi tedirgin ve endişeliyiz ân olur kainattan büyük bir coşkuya kapılır sığmaz olur göğüs kafesimize yüreğimiz gül dalında şeyda bülbül gibi coşarız nağmelerle ân olur ellerimizle kurarız sorgu divanımızı zindanımız biz, hücremiz biz, bukağımız bizleriz ân olur çatık kaşına karşı hayatın anne kucağındaki bebek gibi umarsız bîgâne gülüşleriz ân olur kaf dağında zümrüd-ü anka periler ülkesinde padişahlık düşleriz mahir bir avcının süreğinden olduğumuzu umursamadan düşünmeden sobeleneceğimizi bir gün aç kurtla oynaşan kuzular saflığında saklambaç oynarız ecelle ölümü bir kez daha atlatmanın gururuyla uyanırız umarsızca yattığımız uykulardan gün olur kahkahayız özgür fütursuz hoyrat arzular girdabında baş döndüren dönüşleriz gün olur nikabımızın ardında sakladığımız yangınlar semirir derunumuzda yine de aynalara dönük yüzümüze astığımız maskeli zarafetiz kekremsi gülüşleriz bir kanatlarındayız coşkunun bir hüznün dehlizlerinde ân olur yâr elinden bâdedir içtiğimiz ân olur hayatın tadı baldırandır kadehimizde mutluluklar vadisinde kanat çırparız bazen bazen kem kaderin nefesini hissederiz ensemizde yusufvâri kuyularda tevekkül renkli düşleriz ölüme ecel olan dokunuşuyla mevt elçisinin dudağımızda son nefes gönlümüzde duygular beynimizde çözümler donakalır ve sürprizlere gebe dilbaz bir günlük ile muhabbet ve merhametin yüce dağına mecbur mahcup ve ümit var yönelişleriz |