Figüran
Biri kalkar gider şimdi,
Güneşin çirkin batışına karışıp, Gölgeleri de yutarken ayakları, Yalanlara yalakalıkla, Biri gelir oturur yakın bir kaldırıma, Yüzünde tüm dünyayı kucaklayan bir edayla, Umutları baştan; farklı bir açıyla yazdıracak biçimde, Biri gelir bağlar acıları aşkın kıyısına, Denizci düğümüyle birçok defa, Dalgarı dudağındaki çatlakların kenarında dindirip, Yoksulluğuna götürür biri; O tebessüm zannettiği serzenişli halleri, Çiçeklerden yamalı elbisesinin kucağına doldurup, Hayaller her bir köşeden renk seçer kendisine, Dokunup bulaştırmak için şehrin kimsesizliğine, Ve kimse istemez: Atıp tutmayı becerirken maharetle, Başka bir kalbin kimsesizliğini! Biri saçarak gider, ayağındaki huzursuz taşları etrafa, Bir nimet gibi, Sarılmak için kenarda istiflediği sevgi emarelerine, kırıntılarına, Ağlamak bir çareye dönüşür bazen, Ya da bir esnemeye; Bir süre sonra soluk almaya kadar... Biri gelir tüm kalabalığa inatla, Yalnızlığını taçlandırır, Utangaç, gözlerini kaçırarak, Kendi yansımasından bile! Çünkü bilir yamacına iliştirilen her şeyin: Hayatından nefret etmesini sağlayacağını! Çünkü hisseder iliklerine kadar, Aşağılanacağını, çaresizce, Ve tek başına omuzlayarak! Her gelip giden, geçen birisine, Ölümcül bir hastalık gibi bulaştırmalı mı yalnızlığı? Anlatılamayan şeyleri gözlerin içine serpiştirmeli mi? Bir nebze bile acımayarak!? Her şeyin gelip de gidebileceği bir yer varmış gibi, Mevcut olunan çukura zimmetlenmişçesine, Sonsuzluğa kavuşurken her hatıra, Ve her hatırayı işgal eden birileriyle. |