ben. hepyanlış bir şehirdim annemin yaşamakta zorlandığı köhne bir hayat dur durak bilmeyen insanlar tarafından işgal edilen zavallı bir mühendistim mesafeler mühendisi yıktılar yerime uzay boşluğu diktiler ne sıcak ekmek vardı ne uzaylılar oysa. o gün ciddi bir şeyler almıştım üzerime uyumsuzluk atmıştım şah damarıma gitmişken gelmeyecektim o ciddi yerlerden söğüt sesine karışan rüzgar elime bulaşan vanilya rengi bileklerimde yoğunlaşıyordu bir bir kalbim uzuvlarını yitirmiş insan bedeni gibiydi duvarsız bir ev duyarsız bir soğuk değersiz bir cümle demliği olmayan sabahlara uyandım körü körüne pili bitmiş saat gibi aynı yerde bir kez olsun doğruyu gösterdim gülümsedim pisi pisine alacaklıydım kendimden sabahları erik ağacı olurdum annemin çaresizlik işlediği avuçlarında dedemin öfkesinden feyz alırdı hayat unutulmak tutardı elimden sobalı bir odada babamın bakışları yeterdi beş yaşında olmaya çocuktum duvara ağırlığımı koyar divanları severdim kiraz çöplerini biriktirirdik şekeri yükselirdi korkularımın her gün bir alt sokağı düşünür konuşa konuşa inişe geçerdi titreyen dizlerim yanağımda dut ağacı yetişirdi hepsini öperek toplardı annem annemin sesi su değirmeni bense buğday tanesi büyümek zorunda kalırdım . |
Sersemce.
Tebrikler