AĞIT MASALIBir gün kendine dönüp baktığında, zamanın deniz kıyısında bir aynadan yansıdığını göreceksin. Zaman, zamansız ölümlerin aynasıdır ve o aynaya her baktığında, seninle yüzleşmekten kaçamayacaksın. Yarım kalmış kadehlerimizin ve yosun tutmuş yalanlarımızın ortasında, kırmızı bir sevdanın yarısında durduğumuz o anı hatırlayacaksın. İki ölü, bir tabut ve bir yığın üzgünlük; işte bunlar, kendimizle yüzleştiğimizde bizi karşılayan manzaralar olacak. Ben çağırmıyorum ama kuytularıma korkulu konuşuklar geliyor, lanet bir hüzün gözbebeklerimi buluyor. Gözlerime çakılıp kalan bu hüzün, her gün oluyor, akşam oluyor, hasret oluyor. Yüzün oluyor, kuşlar oluyor, kuşlar ölüyor. Ve ben çağırmıyorum ama seni düşünüyorum, bir pamuk çiçeği gibi döne döne, tanrı misafirhanesi cehennemin dibinde bile seni düşünüyorum. Bu düşünce, kendiliğinden şiir oluyor. Kendiliğinden hüzün çizikleriyle dolu bir hayat, serseri âşk olan "bilmek" ve onun gözlerimdeki korkaklık hali "bilmemek". Ama sen, benim viranem, her şeye rağmen bilmelisin. Bana bakarsın ama beni göremezsin, çünkü deli gülmelerimde saklıdır azrail ayrılıkları. Gizlilerimde yağmur var, şimdi parmaklarına ziller takıp nihavent şarkılara dönüşen camlarla dans ediyor hüzün. Ey şiirlerimin öznesi, geceyarıları canalıcın gelir, anlaşırız ve beni alır. Sen ise ihanetini giyinip aptal karanlıklarına gitmelisin. Beni benden koru, beni öldür ve kendini affet. Kapıları çarpıp rüzgarı suçlamamalısın, çünkü bir gün çarptığın kapıları çalacaksın ve rüzgar ceza değil, çiçek getirecek sana. Kendinden kaçmamalısın. |