ATATÜRK ÇOCUKLARI (32)Şiirin hikayesini görmek için tıklayın „1869 yılında yürürlüğe giren Maâdin Nizamnamesiyle(=Maden Kanunu) daha önceleri tercihen ortalama on yıllık verilen imtiyaz süresinin, asli madenlerde 99 yıl, yüzey madenlerinde ise süresiz olarak verilmesi kararlaştırılmıştır[23]. 1861 Maâdin Nizamnamesinde sadece Osmanlı tebaası(=Uyruk) tarafından kurulan şirketlere ortak olmak suretiyle madencilik sektöründe yer alan yabancılara, 1869 Maâdin Nizamnamesiyle tek başlarına ve kendi adlarına maden ihalelerine girebilme hakkı verilmiş, ayrıca maden imtiyaz hakkının diğer mal ve eşyalar gibi başkalarına satılabilmesine veya varislere intikal edebilmesine yönelik imkânlar tanınmıştır[24] .
Son olarak yabancı devletlerin baskı ve istekleri doğrultusunda hazırlanarak 1906 yılında yürürlüğe giren Osmanlı Devleti’nin son Maâdin Nizamnamesi ile de yabancıların imtiyaz işlemlerinin uzun sürmesi nedeniyle yaptıkları şikâyetleri ortadan kaldırmaya yönelik olarak bürokratik işlemler bir yıl ile sınırlandırılmış, vilayet valiliklerince verilen maden arama ruhsatının uygun görülmemesi durumunda mültezim veya maden şirketine Bâbıâlî’ye(=Saray’ın maden kurumu) doğrudan müracaat etme hakkı tanınmıştır[25] . 19. yüzyılın başından itibaren yabancı devletler ile yapılan ticari antlaşmalar, yabancılara verilen imtiyazlar, Paris Antlaşması’nın taşıdığı ayrıcalıklar, 1867 yılında yürürlüğe giren yabancıların mülk edinmelerine dair kanun ve yürürlüğe giren maâdin nizamnamelerinin sağladığı haklar sonucunda, yabancı ve azınlıklara çok sayıda maden ruhsatı ve imtiyazı verilmiştir[26]. Sonuçta Osmanlı Devleti maden üretiminde yabancı ve azınlıkların toplam payı, 1902 yılında yaklaşık %57 iken, 1911 yılında yaklaşık %80 olmuştur. (Çizelge 1)[27]“ (Sayın Mustafa Haydar Terzi’nin Atatürk Araştırma Merkezi Dergisinde (ISSN;1011-727X /e-1SSN; 267-5420) yayınlanan yazının 10/11/12 ve 13.ncü paragrafından aynen alınmıştır. Yazının tamamını okumanızı öneririm.)
Ne çaldım,
ne “itibar” dan zevk aldım, „Çalışıpta çalmayı“ da bilmem ben, dinim müslüman, kitabımsa eğitim; „Bilim“ hayatta en kutsal hazinedir!“ diyen Atatürk BAŞÖĞRETMENİM. O asla peşkeş çekmedi yeraltı zenginliklerimizi yabancılara; „Madenler milletin öz malıdır, zarar vermeden doğaya topraktan çıkarılmalıdır!“(*) dediği için BAŞDOĞACI’mdır benim. Kuran kursları, medreseler açmadı, önem verdi medeniyete, saygı duydu öğretmenlere; „Kuran diye, Biyat diye Kadınlarımızı ve bizi -Çoluk-çocuk hepimizi- dine, gericilere ve zorba erkeklere köle yapsaydı, fırsat verseydi tarikat, cemaat gibi gerici akımlara hilafet, Saray, Hanedan gibi çabulcu takımlarına… Bil ki ne sen hürdün, nede bugünü görürdün! Dolar ve kat karşılığı Arap‘ları vatandaş yaparak; „Ne Mutlu Suriyeli’yim!“ diyene hava attırarak, ne şehit-ne yetim-ne kul hakkı yedi ve bize topraklarımız ve sınırlarımızın kutsallığını gösterdi. Sahillerimizi, ormanlarımızı, VAHŞİ VE EVCİL HAYVANLARIMIZI KORUMAMIZI ÖNEREREK, etti bize bu cennet yurdu emanet. İlkin üniversite giriş sorularını çaldıracaksın, sonra ülkenin kilit yerlerine ön konuşma ile „Yancı“ aldıracaksın, en sonunda da her köşeye bir özel üniversite açıp, sığınmacı geçlere burs verip doktor, hakim, savcı yapıp, mafia, yancı, talancı ve yalancıyı koruyarak, öz yetişkin beyinlerimizi yurtdışına kovarak, daha ne kadar, ne kadar daha, daha-daha ne kadar sabır gereklidir insana… Biri gidecek ve bu çile bitecek! (*) ATATÜRK, 1 Mart 1922 tarihinde TBMM I. Dönem 3. Yasama Yılı Açılış Konuşmasında madencilik ile ilgili olarak şu ifadelere yer vermiştir; [33]:“...Ekonomik politikamızın önemli amaçlarından biri de genel yararı doğrudan doğruya ilgilendirecek kurumlar ve iktisadi teşebbüslerin mali kudretimizin ve teknolojimizin izni oranında devletleştirilmeleridir. Özet olarak, topraklarımızın altında kullanılmadan duran maden hazinelerinin kısa sürede işletilerek milletimizin yararına sunulması da ancak bu yöntemle mümkündür. Bununla birlikte, sadece ekonomik yararlanma amacı ile gerek madenlerimizde, gerek diğer ekonomik konularda, bayındırlık hizmetlerinde çalışmak isteyen sermaye sahiplerine Hükûmetimizce her türlü kolaylığın gösterileceği şüphesizdir. Bu sermayelerin kanunlarımıza uygun şekilde kullanılması gereklidir...” (Şiirin Hikayesi’ndeki yazıdan aynen alınmıştır.) |