Palazlanan Sanrılar: Hiçlik
Nakış elleri pamuk örseler
Rinnanay rinnanay Dudakları alev gözesi Madem darılacaktın neden içtin Badem ağaçlarının gölgesinde Kırk yıllık mırrayı Malihülyasını tas tamam beş cihetle Biraz çaya banılmış ekmekle Gider gelir mendil satar Gelir kaş çatar Kalem onun aşığı Asfaltın derildiği temmuz sıcağında Elini akreplere okşatır Acı yok çünkü akrebin adını o koymadı Gam şırası keser kadehleri Badeler dökülür Heyhat yaklaşır güneşin içtiği kadeh Örselenir mavi boncuklar Zeytin bulamamış çocuk şair olur Toprağa döndüm Yavaş dizledim ve ıslak gülle konuştum Maveradan haber gönderdi Üşümüş bastonlar ziyaret etti Mahkum oldu duvarı dişledi Raptiye ile telefonu deldi Ağır konuştu cezası geldi Hükmü hak diye okudu öf ülen öf Yıldızları patlattılar yanağına Kar mevsimi hem de çocuk zeytini düşürdü Tabakta yoktu annesi bileyledi göz yaşını Dedesi motorla ıslak kuru ne varsa Parmaklık ardına koştu koştu Zuhur denizinde mercan yolalım Beni unutma kevakeb sakın Ilık meltem getir hücreme Nuru zıya’ etrafı sarsın Öyle kalmak lazım şahım Ne güzel sazla gelir matemin senin Kırılır telleri baharın Bülbül aşka kavuştuğu için |