Zebân-ı zem
Zem ile aşığa kem bakan yâr-i nadan
Kırdığın gönülde izlerin baki kalır Bibehre düşüp de namümkünün ardına Gidende mirasın dem ile hünkâr olur Düşüp aşk bahrine ruhu ile yananda Yüz mahı tabanda vecası baki kalır Aşığa cevredip yad ile hemhal olan Muradı maksudu yer ile yeksan eder Zulmeti kuşanıp şeb ile nihan duran Ferdası gam ile ayazda üryan kalır Kırağı har ile firkatı vira olan Gönülgah yurdunda aşığa nisyan olur Badesi zebânda sem ile ikram olan Gönül mabedinden bihaber ırak olur Hun ile bin secde etse de haşa başı Kevser ırmağında tenha bir vaha kalır |
Zem ile aşığa kem bakan yâr-i nadan
Seninle geçen günlerin hatırı kalır
Bir gün gelir de pişman olursun ardından
Gidenin ardından söz ile hüküm sürer
Bu dizeler, aşkın karmaşıklığını ve acı tatlı hikayesini anlatıyor gibi. "Zem ile aşığa kem bakan yâr-i nadan" ifadesi, sevgilinin narin ve masum bakışlarına karşı, kalbinin acı bir şekilde yaralandığını ifade ediyor. "Zem" kelimesi, incitme ve zarar verme anlamında kullanıldığı için, aşkın içindeki çatışmaları çağrıştırıyor.
"Dilinden düşmeyen yâr-i nadan" ise sevgilinin naif ve saf bir ruha sahip olduğunu belirtiyor. Ancak bu masumiyet, kırılan bir kalpte derin izler bırakmış gibi duruyor. "Kırdığın gönülde izlerin baki kalır" ifadesiyle, aşkın getirdiği yaraların zamanla iyileşmeyecek, kalpte derin izler bırakacağı vurgulanıyor.
"Bibehre düşüp de namümkünün ardına" kısmı, umutsuzluğun ve çaresizliğin anlatıldığı bir dizedir. Aşkın getirdiği zorluklar karşısında, umutsuzluğa kapılmış bir ruhun içsel çatışmasını yansıtıyor gibi. "Gidende mirasın dem ile hünkâr olur" ifadesi ise ayrılığın ardında bırakılan anıların, bir tür miras gibi kalıcı olduğunu ve gidip gidenin geride hükümdar gibi iz bıraktığını anlatıyor.