HAYAT HİKÂYEMDEN BAZI SAHNELER
"Özlem" nedir? Soruyorum... Ben yalnızlığımda sarhoş olmuşken... Duymak istiyorum; duyamıyorum... Ya işitsel özelliklerimi yitirmişim ya da dramatik hayat sahnesinin feryat orkestrasında bir sivrisineğin vızıltısını çözememişim...
Kurumuş yaprakların hışırtısında bitmeyen, anlamsız nakaratlara kaptırmışım kendimi... Hep aynı nağme... Sonbahar rüzgârına bırakmışım kanatlarımı... Hazana savruluyorum... Bırakmışım kendimi hava boşluğuna; uçuyorum... Gece demlenmiş rüyâlarım... En tatlı yerinde uyandığımda ılık esintilerin cazibesine bir kez daha kendimi kaptırıp penceremden dışarı bakıyorum... Parlayan yıldızları göremiyorum yerinde... Ya görsel özelliklerimi yitirmişim ya da gecenin yıldızları kirlenmiş... Güneş kendi yörüngesinde halay çekiyor ve Dolunay’ın kendisine bile faydası yok... Avuçlarımı gökyüzüne tutuyorum; bir parıltı yükseliyor enginlerden... Sanki yerküreyi paramparça edip hızla yukarılara yükselen bir asansör gibi umutlar tırmanıyor bulutlara... İlk kez korkmuyorum karanlıktan... Adımlarımı usul usul atarken gecenin sessizliğine kaptırmışım kendimi... İyi niyetim sürekli beni hüsrana uğrattı ama... Olsun... Işıl ışıl olsun dünya... En yaslı gecelerde bile... Gecem de gündüzüm gibi olsun istiyorum... "Sitem" nedir? Bunca eziyetin, bunca hayal kırıklıklarının gölgesinde... Aşkın pazarına çıktığımda ortalığa serilen sıra dışı elbiseler, oyuncaklar, çarşaflar, tencereler, tavalar, meyveler, sebzeler görüyorum... Ruhumu kapatmak için üç beş giysi almak istiyorum... ’’Bunlar tam size göre efendim, buyrun!..’’ diyorlar... ’’Bunlar ne böyle rengi sararmış; yok mu beyaz ötesi falan?’’ diye soruyorum... ’’Onların modası geçti...’’ diyorlar... Çocuğun biri pazarın ortasında çığlık atıyor... ’’Anne, anne!.. Oyuncak tabancalardan istiyorum, n’ olur alalım onlardan...’’ diye... Annesi çaresizlik içinde teslim oluyor yavrusuna... ’’İyi bari kardeşine de al; eve gidince ağlamasın, ’Ben de istiyorum...’ demesin...’’ diyor... Aslında çok şey var anlatılacak hani... Ne desem bilemiyorum... Her şeyin kalitesi düşmüş... ’’Yok mu elinizde; bulunmaz Hint kumaşı sevdalar? Lütfen ben üstüme yakışacak bir şeyler almak istiyorum, yardım edin!..’’ diyorum... ’’Müşterilerimizi engelliyorsun; ordan çekilir misin?’’ şeklinde tuhaf cevaplar alıyorum... Sıkıldım artık yeter!.. ’’Bak!.. İki sokak aşağıda ihtiyar bir amca var; sana yardımcı olur, aradıklarını onda bulursun...’’ dediklerinde hızla koşuyorum... Ne yazık ki, çoktan rahmetli olmuş... Yeter!.. Dayanamıyorum; kalbimi yerinden söküp, satmak istiyorum bu trajikomik pazarda... Onun da modası geçti diye almazlar herhalde... Lâlem, menekşem, gül bahçem nerde? Nerde mutluluk kokan yarınlarım? Can parem, badem gözlüm, madem ayrılacaktık neden başladık? Bu hayat mücadelesinde ya kazanmak var ya da kaybetmek... Beraberlik kurtarmıyor... Benim kazanmaktan başka zaten çarem yok... Çilem çoktan kabından taşmış... Nar tanem, kar tanem, ölsem de kurtulsam artık yeter!.. "Matem" nedir? Kim tarif edebilir bana tanımlaması zor olan bu kavramı? Tozpembe pencerelerin en büyüğüne sığmazken mutluluklarım; şimdilerde gözü yaşlı en küçük karelere bile üç yüz, beş yüz tane rahatlıkla ıstırap girebiliyor... Kahve falımda birkaç sene sonrasının hayat hikâyesi anlatılıyor... Cenaze törenimde akbaba kılıklı bazı vefasız akrabalarım yalandan timsah gözyaşları dökerken; ellerinde siyah beyaz fotoğrafımı taşıyorlar... Arka saflarda ise en vefakâr dostlarım; aralarında topladıkları üç beş kuruş parayla aldıkları siyah bir çelenk var kucaklarında... Son provalar yapılıyor ben toprağa gömülmeden önce... Serüvenim sona ermiş nihayetinde... Bu âlemde günyüzü görmedim ki daha... Günü gelenler yıkansın teneşirde!.. Yem olmuş yüreğimdeki altın hazineler vefasız balıklara... Pişmanlıklar denizinde dalgaların kucağına bırakmışım kendimi... Sırılsıklam olmuşum acılardan... Hayat sürekli benimle satranç oynuyor... Piyonlarım ve diğer askerlerim ortadan kalkmış; ben sadece birer kare hamle yapabiliyorum... Altmış dört kareye sığamıyorum bazen... Üç hamlede mat ediyor bazen beni zalim hayat!.. Bazen de kumar oynuyor ve hep ben kaybediyorum son günlerde... Hatıra defterimin en temiz sayfaları karalanmış... Yetmiş yedi yerinden kırılsın onu kirleten kalem... Tek darbede!.. Kontörü bitmiş sefil aşklar bana sürekli ödemeli atıyor; cevap vermeye derman bulamıyorum... Sağlam duvarlarımın pin kodunu unutmuşum... Beynimin bataryası bitmiş... Hepsini sîneme çektim yangınıma Cehennem dayanmazken... Ellerimde üzüm yerine hüzünle yıllanmış iki tane şarap şişesi... Biri de yedek... Uzun bir yolculuğa çıkıyorum... Vâdem dolmadan, borcumu ödemeye gidiyorum... Bekleyin ben geliyorum!.. İbrahim Halil MANTIOĞLU |