☆ ELİF ☆
ELİF { ا }
Bir alacakaranlığın mâteminde soludu Vav, Elif’in sevdâsını... O’nun mağrur duruşuydu ruhunu iki büklüm eden... Bir başkaydı asâleti... Bir başka yeri vardı Hakk katında, Kimseden korku nedir bilmeden... Belki de buydu O’nu gözünde yücelten tek neden... Üç kere besmele çekmeden bakmazdı Ay tanrıçası sûretine... Yeterdi bir Elif miktarı kadar cevap verse hislerine... Kırılsaydı bir kere gönlünün inadı; Cümle âlem tersinden görünecekti gözlerine... Çok şahaneydi Elif; Belki de bir bahaneydi... Güzel olan alfabedeki bütün harflerden gizli duâlarıydı İlah-i Kudret’e... En az günde beş vakit teslimiyetiydi güzel olan... Akreple, yelkovana kafa tutup; kırıldı sanki zemberek... Savurdu rüzgâr bir teli görünmeyen saçlarını Vav’ın hayalinde... Mahreçler karıştı ilân-ı aşk ederken titreyen dudaklarında... Ama olgun değildi Elif gibi... Öğrenmeliydi yeri geldiğinde ayakta da durmasını... Hani titremeliydi bedeni yeri geldiğinde... Gözyaşları çağlamalıydı hani... Gel gör ki durulmuş sulardan da hafif gibiydi... Ezan sesinde ayrılması gerekiyordu gövde, baştan... Âdeta kalp, ikiye bölünmeliydi... Berzah alemine selâ verilmeden önce gidilmeliydi... Ölmeden önce ölmekti mutlu eden Elif’i... Bir tek Yaradan’a eğilmekti kul olmanın târifi... Gün geldi Vav, bütün teslimiyetiyle büktü boynunu... Ama bi’ şeyler eksikti sanki... Doğrulmasını da bilmeliydi Elif’le aynı safta bulunmak, Hakk’a yâr olmak için... Belki de daha dolmamıştı vakit... Doğru olmaktı asıl gâye... Çok şahaneydi Elif; Belki de bir bahaneydi... İbrahim Halil MANTIOĞLU |