3
Yorum
13
Beğeni
0,0
Puan
582
Okunma
“Şüphesiz ki ben
benim de Rabbim
sizin de Rabbiniz olan Allah’a
güvenip dayandım.
Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki
Allah, perçeminden tutmuş da onu
mutlak hâkimiyet
ve tasarrufu altında bulunduruyor olmasın.
Muhakkak ki,
her türlü hüküm ve tasarrufunda
Rabbimin tuttuğu yol,
dosdoğru ve mutlak âdil bir yoldur.” (2)
Yeryüzünde kımıldayan bütün canlıların rızkı
yalnızca Allah’a aittir.
Allah, her canlının anne karnından başlayıp
devam eden hayat yolculuğunun
her basamağında uğrayacağı menzili,
orada kalacağı süreyi
ve bu basamağın sonunda
emânet bırakılacağı yeri de bilir.
Bütün bunlar,
apaçık ve açıklayıcı-ayrıştırıcı
bir kitapta kayıtlıdır. (1)
Allah,
her dişinin neye gebe olduğunu,
rahimlerin neyi eksiltip neyi artıracağını bilir.
O’nun katında her şey bir ölçü iledir. (3)
O, duyular ötesini de,
duyuların algı sahasına gireni de
hakkiyle bilendir.
O, ululardan ulu,
yücelerden yücedir. (4)
Allah’ın ilmine göre
sizden birinin niyet ve sözlerini gizlemesiyle
onu açığa vurması,
yine içinizden birinin
gecenin karanlıkları içinde saklanmasıyla
güpegündüz ortalıkta gezip dolaşması arasında
hiçbir fark yoktur. (5)
Her bir insanın önünde ve arkasında
Allah’ın emriyle
onu kayıt ve koruma altına alan
takipçi melekler vardır.
Bir toplum,
içinde bulundukları iyi hâli değiştirmedikçe,
Allah, onlara olan nimetini değiştirmez.
Fakat Allah,
bir topluma kendi günahları yüzünden
bir kötülük dilediği zaman,
artık onun geri çevrilmesi mümkün değildir.
Onları,
Allah’tan başka koruyacak kimse de bulunmaz. (6)
Size şimşeği hem korku verecek
hem de bereketli yağmurların müjdecisi olarak
ümide sevk edecek şekilde gösteren
ve yağmur yüklü ağır bulutları
meydana getiren O’dur. (7)
Gök gürültüsü
Allah’ı överek O’nun yüceliğini haykırır.
Melekler de O’nu korku ve saygıyla
tesbih ederler.
O, yıldırımları gönderip,
bunlarla dilediğini çarpar öldürür.
Hal böyleyken hâlâ kâfirler,
Allah’ın birliği hakkında tartışıp durmaktadırlar.
Oysa Allah,
zâlimlerin hilelerini başlarına geçirip
onları cezalandırmada
şiddetli bir kudrete ve kuvvete sahiptir. (8)
Gerçek dua ve ibâdet,
ancak Allah’a yapılan dua ve ibâdettir.
Müşriklerin,
O’ndan başka yalvardıkları putlar,
kendilerine hiçbir şekilde karşılık veremez.
Onların durumu,
tıpkı ağzına su gelsin diye
iki avucunu açık bir şekilde suya doğru uzatıp
öylece bekleyen kimse gibidir.
Oysa bu şekilde onun ağzına
su hiçbir zaman gelmeyecektir.
İşte kâfirlerin duası da
hep böyle boşa gider. (9)
Göklerde ve yerde
her kim ve her ne varsa,
isteyerek veya zorunlu olarak,
hem kendileri
hem de gölgeleri
sabah akşam dâimâ
yalnızca Allah’a secde ederler. (10)
Rasûlüm!
“Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?” diye sor
ve onlar cevap vermezlerse
sen: “Allah’tır” diye cevap ver.
Onlara:
“Allah’ı bırakıp da
kendilerine bile fayda ve zarar veremeyecek olanları
dost mu edindiniz?” diye sor.
Yine onlara:
“Hiç kör ile gören bir olur mu?
Yahut karanlıklarla aydınlık hiç eşit olur mu?” diye sor.
Yoksa onlar Allah’ın yarattığı gibi yaratan
O’na ortak bazı tanrılar buldular da,
bu tanrıların yarattığı varlıkların,
Allah’ın yarattığına benzemesi
kafalarını mı karıştırdı?
Sen şöyle de:
“Allah, her şeyi yaratandır.
O tektir,
her şeyi kudretine boyun eğdirendir.” (11)
Allah gökten su indirir de
vâdiler, dereler kendi miktarlarınca sel olup akar.
Bu sel, üzerinde kabaran köpüğü yüklenip götürür.
İnsanların süs eşyası
veya faydalı bir âlet yapmak için
ateşte erittikleri madenlerin üzerinde de
buna benzer köpük meydana gelir.
İşte Allah hak ile bâtılı
böyle bir misalle anlatır:
Köpük yok olup gider.
İnsanlara fayda veren kısmı ise
yerde sâbit kalır.
İşte Allah,
gerçekleri böyle misallerle anlatır. (12)
Rablerinin emrine uyanlara
en güzel mükâfat olarak cennet vardır.
O’nun emrine uymayanlara gelince,
yeryüzündeki her şey
ve bir o kadarı daha kendilerinin olsa,
azaptan kurtulmak için
mutlaka hepsini fedâ ederlerdi.
İşte hesâbın en kötüsü onları beklemektedir.
Sığınacakları yer cehennemdir.
Orası ne fenâ bir yataktır. (13)
Rasûlüm!
Rabbinden sana indirilenin
gerçek olduğunu bilip de
buna inananla,
bunu göremeyecek kadar kör olan
hiç eşit olur mu?
Ancak gerçek akıl sahipleri,
düşünüp ders ve öğüt alır. (14)
Onlar,
Allah’a verdikleri sözü kesinlikle yerine getirirler;
verdikleri sözden dönmezler. (15)
Gerçek şu ki,
senden önceki peygamberlerle de alay edilmişti.
Fakat ben,
belki yanlışlarından dönerler diye
inkâr edenlere mühlet verdim;
dönmeyince de onları azabımla kıskıvrak yakaladım.
Böylece, cezalandırmamın nasıl olduğunu gördüler. (16)
Her insanın hayır veya şer
ne işlediğini görüp gözeten Allah,
hiç bunu yapmaktan âciz olan putlarla
bir tutulabilir mi?
Buna rağmen,
kalkıp bir de Allah’a ortaklar koşuyorlar.
De ki:
“Haydi bunları adlandırın;
kimdirler, ne iş yaparlar?
Ne o,
yoksa siz Allah’a
yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi
haber veriyorsunuz?
Yahut gelişi güzel,
anlamsız sözlerle mi kendinizi aldatıyorsunuz?”
Doğrusu o kâfirlere
kurdukları tuzaklar süslü gösterildi
ve böylece doğru yola girmeleri engellendi.
Zâten Allah kimi sapıklık içinde bırakırsa,
artık hiç kimse onu
doğru yola iletemez. (17)
Onları dünya hayatında
mâhiyetini tahmin edemeyecekleri
cezalar beklemektedir.
Âhiret azabı ise
elbette çok daha çetindir.
Onları Allah’ın azabından koruyacak da
hiç kimse yoktur. (18)
(1) Hûd / 6. Ayet (2) Hûd / 56. Ayet (3) Ra’d / 8. Ayet
(4) Ra’d / 9. Ayet (5) Ra’d / 10. Ayet (6) Ra’d / 11. Ayet
(7) Ra’d / 12. Ayet (8) Ra’d / 13. Ayet (9) Ra’d / 14. Ayet
(10) Ra’d / 15. Ayet (11) Ra’d / 16. Ayet (12) Ra’d / 17. Ayet
(13) Ra’d / 18. Ayet (14) Ra’d / 19. Ayet (15) Ra’d / 20. Ayet
(16) Ra’d / 32. Ayet (17) Ra’d / 33. Ayet (18) Ra’d / 34. Ayet